26 Mayıs 2008 Pazartesi

Kurtuluş Savaşında Uşak

Yunan İşgalinden Önce Uşakİstanbul Hükümeti'nin tutumuna karşı Mustafa Kemal önderliğinde başlayan, Milli Kurtuluş Harekatı, yurdun dört köşesinden destekleniyor ve yer yer Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kuruluyordu. Uşak'ta da İbrahim Tahtakılıç başkanlığında Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kuruldu.Yunanlar İzmir'e asker çıkarmışlar ve Anadolu içlerine doğru ilerlemeye başlamışlardı. Bu sıralarda Uşak da hummalı bir faaliyet içindeydi. Halk, Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni destekliyordu.[kaynak belirtilmeli] Alaeddin Tiritoğlu, mahallen teşkil edilen ve kendisinin idare ettiği ufak bir milli kuvvetin kumandanı idi. Ayrıca 1920 yılında kurulan Uşak Hücum Taburundan başka, ihtiyat erlerinden 250-300 kişilik silahlı Uşak Milli Piyade Taburu kuruldu. Kısa bir süre sonra merkez, bucak ve köylerden dört bölüklü Uşak Süvari Alayı meydana getirildi.Bu sıralarda Uşak'ta bulunan Kuvay-ı Milliye ve 23. Fırka (tümen) komutanı İzzettin Çalışlar, ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı koymak için İnay İstasyonu'na Uşak Hücum Taburu'ndan bir bölük göndermişti. Ayrıca cephe komutanlığı, Simav mıntıkasında toplanmış Yunanlar'a karşı taarruza geçen kuvvetlerin, Uşak'ta bulunan birliklerle ve Uşak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin yardımıyla desteklenmesini emretmişlerdi. Bu emir üzerine 23. Fırka Kumandanlığı, diğer kuvvetlerle birlikte, Jandarma Yüzbaşı İsmet İnönü kumandasındaki Uşak Hücum Taburu'nu Demirci'ye göndermişti. Çok az olan cephane ve bombalar da bu taburla birlikte yollanmıştı. Bu sebepten Uşak Cephesi zayıflamıştı.Fırkanın Uşak cephesinde kalan 68. ve 69. alayları, er, at, silah ve giyim itibariyle zayıf idi. Elde güvenilecek ihtiyat kuvveti olarak yalnız Uşak Milli Piyade Taburu ile Uşak Milli Süvari Alayı kalmıştı.Uşak'ın Yunanlar eline geçişi27 Ağustos 1920 günü düşman kuvvetleri, Alaşehir'den seri bir hareketle Uşak istikametinde taarruza geçtiler. Uşak'taki 23. Tümen'in 1500 mevcudu vardı.[kaynak belirtilmeli] Tümen, Uşak'ı örtmek ve müdafaa etmek için Sarayköy-Karakuyu-Karahasan köyleri hattında mevzilenmiş ve sol yanı ile Selikler köyüne kadar uzanmıştı. Kurban Bayramı izni yüzünden Uşak'ta mevcutları az olan Uşak Milli Piyade ve atlı bölükleri bırakılmıştı. Bunlar da Sarayköy üzerine ilerleyen Yunan kuvvetlerine karşı cephe almak üzere o istikamete kaydırılmışlardı.Yunanlar Sandıklı Köyü-Saray Köyü hattına yanaştı. Bu suretle Uşak muharebesi başladı. Yunanlar, Musa çetesinin kılavuzluğu ile gece karanlığında Sarayköy ve Külköy arasında bulunan yüksek kayalara çıkmaya muvaffak oldular. Daha o gün, Demirci muharebelerinden dönen 44 ve 108 mevcutlu iki tabur ile Uşak'ta bulunan bir hücum bölüğünün geceleyin Yunanlara karsi yaptıkları taarruzla, bu tepeleri ele gecirmek mümkün olmadı. 28 Ağustos sabahı muharebe, düşmanın üstünlüğü ile devam etti. Düşman en az 12000 piyade ve kuvvetli topçu ve süvari birlikleri ile taarruzun ağırlığını Karakuyu ile Külköy arasında bulunduruyordu. Yunanlar yerli halkın direnmesine rağmen 29 Ağustos 1920 tarihinde Uşak'ı işgal ettiler.Uşak'ın geri alınışıUşak'ın işgal altında kaldığı tam iki sene içinde Büyük Millet Meclisi Hükümeti, Garp Cephesi'ni kuvvetli bir hale getirdi. Garp Cephesi Kumandanı İsmet İnönü, İnönü Savaşları'nı kazandı. Ordular Sakarya Meydan Muharebesi'nde Yunan ordusunu yendi. Bunu Mustafa Kemal Paşa'nın Afyon-Dumlupınar Savaşı zaferi takip etti. Mustafa Kemal Paşa'nın idare ettiği Türk kuvvetleri 30 Ağustos 1922 tarihinde Murat Dağları'nın doğu eteklerinde Çal Köyü mıntıkasında Yunan ordularının büyük kısmını kuşatarak yok etti. Türk ordularının imha hareketinden kurtulabilen ve General Franko kumandasında toplanan I. ve II. Yunan piyade tümenleriyle, bir süvari tugayı ve meşhur Palantras Müfrezesi, I. kolordunun taarruzu karşısında 30 ve 31 Ağustos günlerinde Hallaçlar-Kaplangı dağı hattında kesin bir mağlubiyete uğratıldı. General Franko, 1 Eylül 1922 günü ümitsiz bir halde Uşak'ın Kapaklar-Kusura Deresi-Elma Dağı hattında tutunmaya çalıştı. Sonra da Karlık istikametinde ilerleyen 6. Tümenin önünde tutunamayarak kaçtı.Birlikler, 1 Eylül 1922 günü ikindi vakti Uşak ovasında şehre doğru süratle ilerlerken, şehir yanıyordu. Bu sırada şehre ilerleyen birliklerin başında Kumandan İzzettin Çalışlar bulunuyordu ve 2 Eylül 1922'de Uşak işgalden kesinlikle kurtuldu.Yunan Başkomutanı Trikopis'in Esir Alınışı Uşak için gurur kaynağı olan konulardan biri de Yunan başkomutanı Trikopis' in, Eylül 1922'de Atatürk'ün komutasında bulunan Kafkas Tümen Komutanı Halit Bey tarafından Uşak'ta yakalanmasıdır.30 Ağustos 1922'de Dumlupınar Başkumandanlık Meydan Muharebesi'nde bozguna uğrayan Yunan Ordusu'nun büyük bir kısmı, Dumlu, Büyükoturak, Banaz, Kızılhisar ve Kapaklar üzerinden Uşak'a doğru çekilirken Yunan orduları başkomutanı General Trikopis'in de içinde bulunduğu büyük bir birlik, Comburt Ovası'nı geçerek 2 Eylül 1922 günü Aşağıkaracahisar köyüne gelmişti.Aynı gün 5. Kafkas Tümeni'ne mensup birlikler, muhtelif savaşlar vererek ve Elma Dağı'nın güneydoğusunda bulunan Göğem Köyü'nün doğu yakasına yaklaştığında, Karacahisar ve Çumyuva (Mıngırap) köylerinin yanmakta olduğu haberini almışlardı.Bir müddet sonra küçük rütbeli bir Yunan subayı, tümen kumandanının yanına gelerek General Trikopis'in teslim olmaya karar verdiğini söyledi. 5. Kafkas Fırkası Kumandanı Halit Bey, Liva Komutanı Hopalı Ali Rıza Bey'e Yunan subayının getirdiği haberi bildirdi ve gidip Yunanlar'ı teslim almasını emretti.2 Eylül 1922 gecesi saat 22:30 sıralarında Süvari Bölüğü Komutanı Sivaslı Yüzbaşı Ahmed Bey, esir generaller ile maiyetlerini Bölmeli Tepe'deki (Çakmaklı Tepe) 5. Kafkas Fırkası Komutanı Albay Dadaylı Halit Bey'in (Halit Akmansü) yanına getirdi. Yunan komutanının Uşak’ta Atatürk'ün huzuruna çıkarıldığı ev şu an müze olarak ziyarete açıktır

YARGI AK PARTİ GERGİNLİĞİ FESTİVALE YANSIDI

Ulubey Kanyonların da Yargıtay Başkanı Krizi yaşandı. Açılış töreni sırasında Yargıtay Başkanının geleceğini duyan Belediye başkanı Mesut APAYDIN Yargıtay başkanı ve üyeleri gelmeden 3 dakika önce alandan ayrıldı. Yargıtay Başkanı ve üyeler Vali Kayhan Kavas, Ulubey Belediye Başkanı Hüseyin Bayraktar, Ulubey Kaymakam vekili Mahmut Nedim TUNÇER İl Genel Meclisi Başkanı Mehmet Pehlivan ve bürokratlar tarafından karşılanırken AK Parti Milletvekili Mustafa ÇETİN ve diğer belediye belediye başkanları ile AK Partililer karşılamaya katılmadıkları gibi Yargıtay Başkanının yanına bile gitmediler. Sadece eski vekil Ahmet Çağlayan Yargıtay Başkanı ve üyeleriyle tokalaşıp tanıştı. AK partili Belediye Bşkanları, açılış töreninden önce Yargıtay Baikanının davet edildiğini öğrenince buna tepki gösterdiler. Ulubey Belediye Başkanı Hüseyin Bayraktar’a Yargıtay başkanını kim davet etti diye soran başkanlar eğer Yargıtay Başkanı konuşma yaparsa töreni terk edeceklerini açıkladılar.. Ankarada ki targı ve siyasiler arasındaki siyasi gerginlik Ulubey kanyonlarına da yansımış oldu. Mustafa ÇETİN Yargıtay üyeleri yemek yerken festival alanını gezdi ve vatandaşlarla konuştu..

usak.tv'den alıntıdır.


M.vekillerinin işine karışamayız ama belediye başkanı orada siyasi kimliğiyle değil Uşak Belediye Başkanı kimliğiyle bulunmaktadır.Başkanlık süresi boyunca siyasetten uzak durması gerekir.Ki başkanlık yaptığı yer misafirperverliği ile ünlü UŞŞAK ise..

20 Mayıs 2008 Salı

Bir "MOTOR" Mevzusu...

Vali Kayhan Kavas motor ehliyetini sınava girmeden aldığına dair söylentilere cevap vermiyor."Hayır" demiyor.Halk soruyor,gazeteciler soruyor.Vali cevap vermiyor...Bu motor mevzusu çok uzayacağa benziyor..Güzel Uşak'ımın değerli valisinin böyle bir suçlamayla karşılaşması sadece güzel Uşak'ım da olur herhalde..

Böyle bir olay belki vardır belki yoktur orasını bilmiyorum ama "koca vali motor ehliyeti alır mı?" diyenlere gülümsemeyle cevap veriyorum..

14 Mayıs 2008 Çarşamba

Böyle Olur Şehit Ailesi...


OĞULLARININ ŞEHİT DÜŞTÜĞÜ YERE TEKNOLOJİ SINIFI KURDULAR- ŞEHİT PİYADE ASTEĞMEN MEHMET BOZKUŞ’UN ANNE VE BABASI DAĞLICA ÇOCUKLARI İÇİN HAREKETE GEÇTİ- GÜVENLİK GEREKÇESİ İLE DAĞLICA KÖYÜ İLK OKULU YERİNE KISIKLI KÖYÜNDE TEKNOLOJİ SINIFI KURULDU, ÖĞRENCİLERE HEDİYE DAĞITILDI- UŞAK’TAN YÜKSEKOVA’YA GELEN KONUKLAR BÜYÜK İLGİ İLE KARŞILANDI- ŞEHİT BABASI TÖREN SIRASINDA GÖZLAŞLARINA BOĞULDU, KONUŞMA YAPAMADI
Hakkari’nin Yüksekova ilçesindeki PKK terör örgütü tarafından düzenlenen Dağlıca baskınında şehit düşen Piyade Asteğmen Mehmet Bozkuş’un anısına, ailesi ve Uşak Üftade Okulları tarafından sınır bölgesindeki Kısıklı Köyü İlköğretim Okulu’na bilişim teknolojisi sınıfı kuruldu. Oğullarının anısını yaşatmak için Yüksekova’ya gelen Boşkuş ailesi ile Ak Parti Uşak Milletvekili Nuri Uslu, burada çok önemli mesajlar verdiler.Oğullarının şehit düştüğü Dağlıca’ya hizmet etmek için harekete geçen baba İsmail Bozkuş ve anne Cennet Bozkuş, ilk olarak Ak Parti Uşak Milletvekili Nuri Uslu, TÜGİK (Türkiye Genç İşadamları Konfederasyonu) Genel Başkanı Hazim Sesli ve Uşak Üftade Eğitim Kurumları Genel Müdürü Recep Ali Yalçın ile görüştüler. Oğullarını şehit düştüğü Dağlıca köyündeki ilköğretim okuluna bilişim teknolojisi sınıfı ile tüm öğrencilere hediye paketi hazırlayan aile, bu isteği Yüksekova Kaymakamlığı’na bildirildi. Ancak yetkililer güvenlik nedeni ile teknoloji sınıfının Dağlıca köyü yerine sınır bölgesindeki Kısıklı Köyü Abdullah Alkan İlköğretim Okulu’na yapılmasına karar verdi. Bunun üzerine oluşturulan bir heyet hemen Kısıklı köyüne giderek okulu tepeden tırnağa onarıma aldı, bilişim teknolojisi sınıfı kuruldu. Bu işlemler bittikten sonra sınıfa son model 16 adet bilgisayar gönderildi, okulun tüm eksikleri giderildi.Okuldaki hazırlıklar tamamlandıktan sonra sıra açılış için Uşak’tan yola çıkan şehit Piyade Asteğmen Mehmet Bozkuş’un babası İsmail Bozkuş, annesi Cennet Bozkuş, Ak Parti Uşak Milletvekili Nuri Uslu, TÜGİK Genel Başkanı Hazim Sesli ve Uşak Üftade Eğitim Kurumları Genel Müdürü Recep Ali Yalçın’dan oluşan heyet uçakla Van’a, oradan da Yüksekova’ya geçtiler. Heyet üyeleri, Yüksekova Kaymakamı Mehmet Ünal, Hakkari Milli Eğitim Müdürü Şevki Aydın, Hakkari Milli Eğitim Teftiş Kurulu Başkanı Kemal Seyitoğlu, Yüksekova İlçe Milli Eğitim Müdürü Hazma Anuş, Kısıklı ve civar köylerin halkı, Yüksekova’da görev yapan okul müdürleri, öğretmen ve öğrenciler tarafından karşılandı.Kısıklı köyünde düzenlenen törene Dağlıca’daki ilköğretim okulunu temsilen 30 öğrenci getirildi. Programda önce şehitler için saygı duruşu ve İstiklal Marşı okundu ve heyet tarafından getirilen 130 koli hediye Dağlıcalı öğrencilerine dağıtıldı.
Törende konuşan Hakkari Milli Eğitim Müdürü Şevki Aydın: "Bir şehidimizin anısına böyle anlamlı bir günde bir arada olmak tabi ki bizi duygulandırıyor. Ülkemizin stratejik konumu nedeni ile çok önemli bir yerde olması ve emperyalist ülkelerin ülkemiz üzerindeki emelleri sürdükçe bizler de bu bilinçle oldukça bu ülkede daha çok şehit vereceğiz. Ben de bu bölge insanıyım. Devletimizin bu bölgeye çok ciddi eğitim yatırımları vardır. Zaten ülkemizde ve bölgemizde cereyan eden olayların çok ciddi bir eğitim sıkıntısından kaynaklandığını biliyoruz. Türk milleti milli ordusu kurulmadan da bu ülkede gencini Çankkale’ye gönderirken çoluğu çocuğuyla buralarda Hamidiye alaylarını kurmuştur, düşman aynı düşmandır, taktik değişmiştir" dedi.Uşak Üftade Eğitim Kurumları Genel Müdürü Recep Ali Yalçın ise konuşmasında "Ülkemizin doğusu ile batısı arasındaki milli ve manevi köprülerin kuvvetlenmesi, öğrencilerin barış sevgi kardeşlik ve dostluk duyguların geliştirilmesi Dağlıca şehidimizin anısını yaşatmak için Uşak’tan Yüksekova gelerek burada bir teknoloji sınıfı açmak amacıyla burada toplandık. Geleceğin aydınlık dünyasının sevgi ile bezenmiş bir eğitim neticesinde gerçekleşeceğini biliyoruz. Eğitimle her zorluğun üstesinden geleceğini biliyoruz. Uşak’tan gelen şehit ailesi de bu mesajı haykırıyor; Bu topraklardaki her türlü güzel duygu ve düşünce, doğru bilimsel ve aynı zamanda fedakar bir eğitimle sağlanacaktır" dedi.
Törenin son bölümünde Şehit Piyade Asteğmen Mehmet Bozkuş Bilim ve Teknoloji Sınıfı hizmete açıldı. Kurdela şehit annesi ve babası tarafından kesildi. Sınıfa ilk kez giren Dağlıcalı ve Kısıklılı köylerinin öğrencileri, çok mutlu olduklarını belirttiler. Son olarak Uşak heyeti Uşak’ın meşhur battaniye ve tarhanasını Hakkari heyetine takdim etti.
Ateş düştüğü yeri yakıyor ne yazık ki..Uşak şehidini unutmayacak.Kahramanlar unutulmaz..

13 Mayıs 2008 Salı

Uşak Üniversitesi Bahar Şenliklerine Kim Geldi?


Bu programdan başka bir program var mı bilmiyorum.Eğer yoksa şenlikler diğer üniversitelere oranla gayet sönük geçmiş.Zaten Uşak ilinin konser gibi etkinliklerde yetersiz olduğu biliniyor.Bunu değiştirecek olan da yine ilin üniversitesidir.Keşke gençler tarafından sevilen 2-3 sanatçımızı da bu şenlikler içerisinde görebilseydik.Neyse seneye diyelim.

8 Mayıs 2008 Perşembe

Geçmişi Unutmayalım


AKP adayı Mesut Apaydın çok net konuşuyor:‘‘Bakmayın öyle söylediklerine, telefonla bile irtibat sağlayamadığınız mahalleler var. Kent merkezinin 100 metre dışına çıkın, oralara hiçbir hizmet gitmediğini göreceksiniz.’’ Apaydın, makine mühendisi, 35 yaşında.. ‘‘En büyük hayalim’’ diye isimlendirdiği ‘‘Cazibe merkezi projesi’’ni anlatırken heyecanlanıyor, ‘‘Uşak, İzmir-Ankara yolu üzerinde. Buradan her gün 8 bin araç geçiyor. Bu rakam bayramlarda 40 bine çıkıyor. Ortalama 16 bin insan. Bu yolun üzerine, bu merkezi inşa edeceğiz. Alışveriş merkezi kurup fuarlar düzenleyeceğiz. İşsizliğin önüne böyle geçeceğiz’’ diyor. Ancak bir dedikodu da dilden dile dolaşıyor: ‘‘Bu fikiri ortaya Vali Ali Fuat Güven attı. Apaydın o projeyi, kendi projesi gibi sunuyor.’’ Apaydın sonuçlardan emin. ‘‘Kazanacağız’’ diye konuşuyor ve ekliyor: ‘‘Belediyeciliğin arkasında güçlü bir hükümet desteği olmalı. Bu bizde var. Seçimden sonra önce Uşak'ın içinden geçen demiryolu hattını kent merkezi dışına taşıyacağız. Cazibe merkezinin oraya. Demiryolu hattını da imara açacağız.’’

22.03.2004 Tarihli bir haber.Sayın başkanım daha önünüzde 10 ayınız var.Bahsettiğiniz cazibe merkezini ve demiryolu projesini bitirmenizi yürekten istiyoruz ve bekliyoruz...İyi çalışmalar...

12 Yıl Bitirilememişmişmiş...

Uşak'ın Karahallı ilçesinde 12 yıl önce yüksek okul yapılmak üzere temeli atılan binanın inşaat çalışmalarının bu yıl içinde tamamlanması planlanıyor.Karahallı Kaymakamı Mehmet Yılmaz, temeli 12 yıl önce atılmasına rağmen henüz bitirilemeyen binada çalışmalara yeniden başlandığını kaydetti.Karahallı'nın göç veren ve nüfusu her geçen gün azalan bir yerleşim yeri olduğunu kaydeden Yılmaz, “Bu tabloyu tersine çevirmek, ilçenin ekonomisine artı değerler katmak için bazı projeleri hayata geçirdik. Karahallı Meslek Yüksek Okulu binasının inşaatı da bunlardan biri. 2008 yılında bitecek olan bina inşaat ile yüksek okulumuzun 1 olan bölüm sayısı 2'ye öğrenci sayımız ise 100 den 200'e çıkacak. Yeni açılacak bölümlerle birkaç yıl içinde öğrenci sayısı 500'e ulaşacak” dedi.
İnşaatın tamamlanması için 1 milyon 600 bin YTL'ye ihtiyaç duyulduğunu ve bunun için yardım kampanyası başlattıklarını kaydeden Yılmaz, şunları kaydetti: “Bu yıl çıkan ödenekle paranın büyük kısmı geldi ve inşaat çalışmaları başladı. Ancak eksik kalan 300 bin YTL'yi temin etmek için bir yardım kampanyası başlattık. Kurduğumuz derneğe ilçemiz halkı ve hemşehrilerimizden destek bekliyoruz. İstanbul, Bursa başta olmak üzere diğer illerde yaşayan hemşehrilerimizi ziyaret edip bu parayı temin etmeyi düşünüyoruz.” Uşak Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Şişman ise Karahallı'da başlatılan kampanyanın kendilerini mutlu ettiğini dile getirdi.İnşaatın bir an önce tamamlanması için çalıştıklarını söyleyen Şişman, “Karahallı'nın geleceğini düşünerek okul inşaatının bitirilmesi için desteğini esirgemeyen tüm hayırsever vatandaşlarımıza teşekkür ediyorum. Eğitime yapılan destek çok anlamlıdır. Binamız çok geniş. Onun için inşaat biter bitmez bölgeye uygun yeni bölümlerin açılması için harekete geçeceğiz” dedi. Karahallı Meslek Yüksek Okulu için 12 yıl önce arsasını bağışlayan Ali Rıza Şahin de kampanyaya herkesin destek olması gerektiğini söyledi. Binanın bu yıl tamamlanması için her şeyi yapmaya hazır olduğunu söyleyen Şahin, “12 yıl önce başlayan yolcuğun sonuna geldik. Yardım kampanyasıyla paranın bir an önce bulunacağına inanıyorum. Bu okul ilçeye çok faydalı olacak” dedi.


12 yıl..Yani yapımına başlandığında 6 yaşında olan bir çocuk temeli atıldığında inşaatta oynayan çocuk üniversite çağlarına geldiğinde bina hala bitirilememiş..Kampüs yapmaktansa daha önce başlanılmış olan binaların bitirilmesi gerekir.Bunu da öncelikle üniversite yönetimi istemelidir.
Neyse geç de olsa yeni öğretim yılına yetiştirilir inşallah..Kolay gelsin..

Uşak Sevdalısı...

Birkaç haftadır bu blogu açma konusunda derin düşüncelere daldım.Ne yapmalıydım,ne yazmalıydım...Bu blogun bi amacı olmalıydı.En sonunda kararımızı verdik ve girdik bi işe..Allah yardımcımız olsun.
Tek isteğim çok sevdiğim Uşak'ın o güzel insanlarının gelişmeleri daha yakından takip etmesi ve kendi şehrinde yaşanan gelişmelere hakim olmasıdır.
Bugünden itibaren Uşak ilinde olup biten ne varsa hem sizleri haberdar edecek hem de dilimizin döndüğünce yorumumuzu eklemeye çalışacağız.Siz Uşaklıların desteğiyle inşallah her geçen gün daha da büyüyeceğiz.
Şimdilik bu kadar yeter diyelim ve başlayalım bakalım..

Uşak Fotoları




Uşak Ata Sporu Cirit

Milli sporumuz ''Cirit'' ile ilgili bilgiler vermek istedim. Cirit Oyunu Cirit, bir diğer deyimle Çavgan, Türklerin yüzyıllardan beri oynadıkları bir ata oyunudur. Türkler, Orta Asya'dan Anadolu'ya bu atlı oyunu da dolu dizgin beraberlerinde getirmişlerdir. Türkler için at, mukaddes ve vazgeçilmez bir unsurdur. At sırtında doğar, at sırtında büyür, at sırtında savaşır, at sırtında ölürlerdi. At sütü kımız Türklerin yegâne içkisi idi. Cirit Oyunu, Türklerin en büyük tören ve sportif oyunu idi. Daha sonra 16. yüzyılda Osmanlı Türkleri tarafından bir Savaş Oyunu olarak kabul edildi. 19. yüzyılda bütün Osmanlı ülkesi ve saraylarının en büyük gösteri sporu ve oyunu oldu. Cirit, aynı zaman tehlikeli bir oyun olduğundan 1826 yılında II. Mahmut tarafından yasak edildi. Fakat daha sonra yine Osmanlı Ülkesi'nin başta gelen meydan ve savaş oyunu olarak her tarafa yayıldı. Cirit Oyunu, daha 40-50 yıl öncesine değin Anadolu'da yaygın bir oyun olduğu halde son yıllarda sadece Balıkesir, Söğüt, Konya, Kars, Erzurum ve Bayburt yörelerinde yaşamaya devam etti. 20-25 yıldan beri Konya ve Balıkesir'de tarihe karıştı. Buna rağmen halen Anadolu'nun hemen her köşesinde düğünlerde ve bayramlarda köy delikanlıları ve kasaba halkı Cirit Oyunu'nu oynamaktadır. Büyük şehirlerimize karşı köy ve kasabalarımızda yaşamaktadır. Sinop köylerinden Gaziantep'e, Bursa'dan Antalya'ya kadar Doğu, Batı, Güney ve Kuzey Anadolu'da köylerimizin güreşle beraber başlıca yiğitlik ve savaş oyununu teşkil etmektedir. Halkın ilgisini çekmek için cirit meydanında davullar ve zurnalar çalınır. Ayrıca Yurtdışı İran, Afganistan ve Türkistan Türkleri ile Türklerle meskûn diğer Asya yörelerinde de hâlâ canlılığını ve geleneğini sürdürmektedir. Her yıl Ertuğrul Gazi Törenleri dolayısıyla eylül aylarının ikinci Pazar günleri Söğüt'te, çeşitli şenlikler vesilesiyle de Erzurum, Kars ve Bayburt dolaylarında oynanmaktadır. 1972 yılı eylül ayında Konya Turizm Derneği'nin teşebbüsüyle Konya'da bir Cirit Oyunları Şenliği düzenlenmiş, bu şenliğe Erzurum ve Bayburt Cirit Takımları katılmış ve büyük başarı sağlanmıştır. Cirit Oyunu Konya'da yeniden geleneksel olarak canlandırılmaya çalışılmaktadır. Cirit Oyunu'nda iki takım bulunur. Bu takımlar 70 ilâ 120 metre genişliğindeki bir alanda karşılıklı olarak alanın en gerisinde 6'şar, 8'er veya 12'şer kişi olarak dizilirler. Ciritçiler bölgesel giyimleriyle atlarına biner. Sağ ellerine atacakları ilk ciriti, diğer ellerine de yedek ve yetecek miktarda cirit alırlar. İki tarafın birinden bir atlı öne fırlar, karşı dizinin önüne 30-40 metre kadar yaklaşır. Karşı tarafın oyuncularından birisinin adını seslenerek meydana davet eder. Sağ elindeki ciriti ona doğru savurur, sonra geri döner, atını kendi dizisine doğru mahmuzlar. Karşı tarafın davet edilen oyuncusu hızla onu takip eder, elindeki ciriti geri dönüp kaçan karşı taraf elemanına fırlatır. Bu kez ilk oyuncunun çıktığı sıradan diğer bir ciritçi onu karşılar. İkinci diziden çıkan, sırasındaki yerini almak için süratle yerine dönmeye çalışır. Bu defa rakibi onu kovalar ve ciritini atar. Oyun böylece sürer. Cirit isabet ettiren ciritçi takımına bir sayı kazandırır. Eğer ciritçi attığı çavganı rakibine değil de ata isabet ettirmişse bir sayı kaybeder. Ciritçi karşı taraf oyuncusundan kendisini sakınmak için çeşitli hareketler yapar, atın sağına soluna, karnının altına, boynuna ağar. Bazı ciritçiler rakibi kaçıp dizisine ulaşana kadar üç-dört cirit savurarak isabet ettirmek suretiyle sayı toplar. Bu arada başına, gözüne, kulağına cirit isabet eden bazı oyuncuların yaralandığı olur. Bu türlü isabetler neticesinde ölenlerin olduğu bile vakidir. Bu durumda ölen, er meydanında ölmüş sayılır, yakınları şikâyetçi ve dâvacı olmaz. Babaları ölen çocuklarıyla öğünürler. Öte yandan cirit oyununda ölüm olmaması için, daha evvelleri hurma ve meşe ağacından 70-100 santim uzunluğunda, 2-3 cm. kutrunda yapılan ciritler, daha sonraları kavak ağacından yapılmaya başlanmıştır. Sopaların uçları silindir şeklinde kesilerek yuvarlatılır. Kabukları yontulur. Bu isabet halinde bir yara açılmasını ve ölüm tehlikesini yok etmek için alınan bir tedbirdir Seyredenler ciritçileri ve atları teşvik için çeşitli şekilde bağırır, onları heyecana getirirler. Ciritçiler arasında birbirine hasım olanlar varsa, bunların karşı tarafta yer almamasına dikkat edilir, aynı dizi içine dahil edilirler. Gençler büyüklerinin bu görüşüne boyun eğer. Büyükler de bu töreye uyarlar. Eski ciritçilerden bir kurul, oyunun sonucunu ilân eder. Cirit sona erince, cirit oyununu düzenleyenler başarılı olanlara ödüller, ziyafetler verir. Cirit Oyunu Alpaslan'la beraber Anadolu'ya girmiş daha sonra Avrupa'ya ve Arabistan ülkelerine sıçramıştır. 17. yüzyılda Fransa'da, Almanya'da ve diğer ülkelerde de Cirit Oyunu yayılmıştır. Konya Turizm Derneği'nin 1972 eylülünde düzenlediği Cirit Oyunları Şenliği dikkatleri tekrar bu ulusal sportif savaş oyunumuzun üstüne çekmiş bulunmaktadır. Bütün Yurt'da ilgi görmesi ve canlanması bu tür oyunlarımız için bir kazanç olacaktır. CİRİT OYUNUNDA KULLANILAN TERİMLER Değnek; Diğnek, Deynek: Çeşitli yörelerde cirit oyununa verilen ad. Cirit Havası: Cirit oynanırken davul ve zurna ile özel ritmlerde çalınan ezgilerin tümü ya da bir tanesi. At Oyunu: Ciritin Tunceli ve Muş yöresindeki adı. At Oynatma Havası: Tunceli ve Muş yörelerinde ciritten önce at oynatma için özel ritmlerde çalınan ezgi ve ritmlere verilen ad. Rahvan: Atın iki ayakla koşar gibi aynı yanda bulunan ayaklarını aynı anda atarak yaptığı, biniciyi sarsmayan bir yürüyüş şeklidir. Rahvan At: Biniciyi sarsmadan yürüyen at. Tırısa Kalkmak: Atın çaprazlama ayak atarak hızlı ve sarsıntılı yürüyüşüne denir. Dörtnal: Atın en hızlı koşuşu. Hücum Dörtnal: Atın en hızlı koşuşunun daha ilerisinde bir süratle hedefe at sürme. Adeta: Atın düz yürüyüşü. Aheste: Atın ağır ağır, arka kalçalara yüklenerek yürüyüşü. At Başı: İki atın bir hizada oluşu. At Cambazı: Ciritte at üzerinde beceri ve hüner gösteren binici. At Oynatmak: Ciritte hüner göstermek. Sipahi, Sipah, İspahi: Eskiden Yeniçeriler zamanında bir sınıf atlı askere denirdi. Fakat iyi at binen kişilere de at oyunlarında becerisi olan oyunculara da çeşitli yörelerde bu adlar kullanılmaktadır. Seymen Olmak: Ulusal giysilerin yöreye ait olanlarının düğün nedeni ile Ankara dolaylarında giyilmesine denir. Osmanlı: Atlı, suvari, anlamında kullanılmaktadır. Menzil: Ciritte at üzerinde sıra biçiminde duranlara verilen ad. Alan: Cirit meydanına verilen ad. Cirit oynanan yer. Şehit: Ciritte isabet alıp ölenlere verilen ad. Acemi: Savurduğu ciriti ata değen oyuncuya denir.[/b] Kaynak: www.kultur.gov.tr

Uşak Halk Oyunları

UŞAK YÖRESİ HALK OYUNLARI
Uşak’ın konumu iç batı Anadolu eşiğinde olduğundan zeybek oyunlarından ve teke yöresinden etkilenmiştir.Teke ve zeybek yöresinin beşiğindedir.Geçiş yöresi olduğu için oyunları bol ve zengindir.Zeybek oyunlarından daha çok Yörük zeybeğinden etkilenerek oynanmıştır. Kadınların oynadıkları zeybek oyunlarınada “efeleme” adı verilmiştir. Zeybek havalarının usulü dokuz zamanlıdır. Uşak yöresinde de en çok 9/8 zamanla oynanır. Oyunlar önce yavaştan gezinleme ile başlar,müzikli bir sergileme yaptıktan sonra nara atarak (haydi efeler,haydi efem,hayda vb.) oyuna başlanır.Oyun nakarat süresince döndürülür.Sonra yeniden gezinmeye geçilir.Kadın oyunlarında gezinme yoktur.Kadınların oynadıkları oyunlar efelemeden sonra kadın oyunları ve düz oyunlar diye adlandırılır.
A-ZEYBEKLER• İslamoğlu Zeybeği• İslice Zeybeği• Takmak Zeybeği• Gediz ZeybeğiBu oyunlar davul zurna eşliğinde kadın ve erkeklerin oynadığı kaşıkla oynanan oyunlardır.B-DİĞER OYUNLAR• Karataş • Karanfil• Ormandan Gel• Elmanın İrisi• Üzüm Sereriz.• Ho tin tin (Banaz yöresinde kadınların tefle oynadığı bir oyundur.)
OYNANIŞ AMACI :Oyunların geneli düğünlerde,kına gecelerinde,oturmada (Oturma erkek tarafından bir önce gece yaptığı eğlence) yan gününde (düğün gününün ertesi günü sabahtan yapılan eğlence)gençlerin toplantılarında ve özel günlerde oynanır.GELENEKSEL HALK GİYSİLERİ :Uşaklı kadınlarımızın önceleri yuvarlak yakalı,uzun etekli,gömlek,bunların altına giydikleri ayaklarına kadar uzanan kalçadan lastikli dizlik ve iç zıbın denilen önden bele kadar arkadan da kalçayı örtecek şekilde bir iç giyimleri vardı.Erkeklerinde iç giyimi kadınlarınkine benzerdi fakat yalnızca gömlek eteği kısa olurdu.Kadınlar dışarıya çıkacakları vakit önleri ve yanları yırtmaçlı,kolları uzun ve bol elbiseler giyerlerdi.Bunların üzerine de işlemeli bir kemer takılırdı. Ayrıca yine uzun,bel kısmından büzgülü koyu renkli olan bir başka sokak giysileri de vardı.Yeni gelinlerin bu elbiselerinin büzgülü olan kısımları süslü ( pul ve boncuk işlemeli) olurdu. Erkekler ise kemerli,dizlerine kadar bolca uzanan sonra ayak bileklerine kadar daralan,düğmeli kilot pantolon veya şalvar giyerdi.İşlemeli,uzun kollu cepken,bele bağlanan bir poçu ve yün çoraplar giysilerini tamamlayan diğer unsurlardı.Kadınlarımız başlık olarak,altın ile süslenmiş yazmayla tutturulmuş başa geçirilen bir başlık kullanırdı.Bu başlıkla saç bir bütün oluştururdu.Erkekler ise başlarına pamuklu veya ipekli bir poçu bağlardı.Kadınlar aksesuar olarak,altın bilezik,yüzük,bele kadar sarkan kolye,altın inci karışımlı küpe,siyah eldiven ve içi aynalı sedefli çanta taşırdı.Kadınlar evde nalın dışarıda keçmeli (kilitli) ponponlu sivri burunlu bir ayakkabı,bunların içine de yün ve kıl çorap giyerdi.Bunlardan başka evde mest de kullanılırdı.Erkekler daha çok kabaralı ve demirden yapılmış ayakkabı giyerdi.Ancak belirtilen bütün bu özellikler 1940 yıllara kadar devam edebilmiştir.

NOT: Bilgiler Uşak Kültür ve Turizim Müdürlüğünün web sitesinden alınmıştır

Uşak Yemekleri

Tarhana Çorbası : Malzeme olarak un, yoğurt, süt, kırmızı ve yeşil biber, nane, soğan, domates ve tercihe göre haşlanmış yoğurt veya fasulye belli oranlarla hazırlanır. Bir gün öncesinden hamur için maya hazırlanır. Hazırlanan maya un ile yoğrulurken, yukarıda sayılan malzemeler de ilave edilmek suretiyle, karışım hazırlanır. Belli bir kıvama gelen karışım, geniş kap,(Toprak çömlek veya leğen) içine konulur.15-20 gün bu kapta bekletilir. Bu arada 2 günde bir, hafif ıslatılmış elle karıştırılarak mayalanması sağlanır.

Çömlek Eti : Parça etlerden yapılan bir yemektir. Özel olarak yapılmış bir çömleğin içine etler iyice yıkandıktan sonra yerleştirilir. İçine iki tane domates, yeşil bir tane soğan, acı tatlı karışık istenildiği kadar biber konur. Biraz salça, bir bardak su ilave edilir. Yeteri kadar tuz konup, çömleğin ağzı kalın bir kağıtla bağlanır. Üstüne bir kapak kapatılır. Mangala ateş yakılır, ateşin ortasına çömlek gömülür dibini tutmaması için arada bir sallayarak pişirilir.
Keşkek : Dövülmüş buğdaydan yapılan bir yemektir. Yıkanıp ayıklandıktan sonra ağır bir ateşte pişirilir. Pişmiş buğdaylar kabın içinde kepçeyle ezilir, kızartılmış tereyağı ilave edilir. Kıvamına gelince et suyu dökülerek servis yapılır.
Cendere Tatlısı : Baklavalık undan yapılır, içine bir yumurta, biraz tuz, aldığı kadar su ile hamur yoğrulur. Nişasta ile un karıştırılır. Beze açılır. Küçük küçük açmak gereklidir. Üç dört beze bir araya getirilerek arasına ceviz dökülür, rulo yapılır. Kıvırcık olması için iki taraftan büzülür ve istenildiği ölçüde kesilir. Fırında kızartılarak üzerine ılık şerbet dökülür.
Ayrıca, ilimizde yukarıda saydığımız yemeklerden başka, alacatene, çingene böreği, bamya, arapaşı, cepleme, şehriye, makarna, tirit, katmer, bükme,peksimet, gibi yemekler belli başlı yemeklerimizdendir. Tatlı olarak cendere tatlısı, baklava,çekme helva, güllaç, sütlaç, köpük helva, kozlu helva, kırmızı helva, haşhaş sürtmesi, susam sürtmesi ve höşmerim yapılır.
Tahin Helva : Günümüzde fabrikalaştırılmıştır. Küçük imalathanelerde yapılanları günlük yapım olduğundan tazelikten öte sıcak sıcak yenmesidir. Her kentte bulunandan farkı, çok tazeliği ve özel yapılanında glikoz bulunmasıdır.
Höşmerim : Peynir tatlısıdır. Taze keçi peynirinden yapılır. İçerisine irmik katılmaz. Uşak’ın höşmerimine kaşığı dokundurunca höşmerim sakız gibi uzar.
Katmer : Saç üzerinde tahinli ve haşhaşlı olmak üzere iki çeşit yapılır.Hamurun içerisine sonradan konan tahin hamuru tel tel yapar. Bugün için pastanelerde yapılan katmere hiç benzemez. Çünkü Uşak’lı katmeri en az 400-500 gr. hamurdan yapar. 20x20 cm.lik bir kare şekline getirerek saç üzerinde pişirir

NOT: Bilgiler Uşak Kültür ve Turizim Müdürlüğünün web sitesinden alınmıştır

Uşak Adetleri

Adetler
Doğum
Hamile kadınların doğumlarına kadar yediklerine ve içtiklerine dikkat etmesi gerektiğine inanılır.Eğer kadın günden güne güzelleşiyorsa doğacak çocuğun erkek,günden güne çirkinleşiyorsa kız olduğuna inanılır.İlk doğumlar oğlan ve kız evleri için en önemli olaylardan biri sayılır.Kız evi tarafından çocuğa beşik,yatak,yorgan ve iç çamaşırı gibi hediyeler alınır ve törenle oğlan evine götürülür
Evlenme
Eskiden Uşak’ta evlilik görücü usulü ile olurdu.Beğenilen gelin adayı kızın evine oğlan tarafı münasip kişilerle birlikte “Dünür gider” Allah’ın emri, peygamberin kavli ile kız istemeye geldiklerini belirtirler.Kız tarafı düşünmek, araştırmak ve danışmak için süre ister.Oğlan tarafının daha sonraki ziyaretinde uygun bulunursa söz kesilir.Nişan konur,nişan töreni yapılır.Bu törende misafirlere nişanlanan çiftlerin ömür boyu işleri beyaz, günleri aydınlık olsun diye süt içirilir.Düğün sırasında kız kendini kardeşlik oğlanda sağdıç tutar.Düğünler genelde Perşembe veya Pazar gecesi esas alınarak başlar.Üç,beş gün önceden eşe dosta akrabalara oku denilen davetiyeler gönderilir.Düğün gününden bir iki gün önce davul zurna getirilir,yemek hazırlıklarına başlanılır,etlik hayvanlar kesilir,keşkekler dövülür,büyük kazanlarla yemekler pişer,misafirlere ikram edilir.Gerdekten bir gün önceki gece kına gecesidir.Oğlan evi tarafından hazırlanan “kına heybesi” kız evine götürülür.O gece kız evinde şenlikler yapılır.Kına gecesi günü oğlan tarafının aldığı “çeyiz” davul zurna eşliğinde kız evine götürülür.Kız tarafının çeyizi ile birlikte sergilenir.Düğün günü bütün çeyizler toplanır.Tekrar oğlan evine yeni çiftlerin eşyaları olarak gider.Gelin alma günü Perşembe veya Pazar günüdür.Bugünlerde eğlence yapılmaz gelin hazırlanır,süslenir,giydirilir.Herkesin görebileceği bir odada bekletilir.Oğlan evinde güvey hazırlanır ve öğleden sonra davul zurna eşliğinde arabalı düğün halayı konvoy halinde gelin almaya gider.Kız evinde fazla beklenilmez gelin çıkarılır.Daha sonra oğlan evine dönülür.Gelin inince damadın babası tarafından avluya kadar götürülür.Burada gelin oturur.Oyunlar oynanır.Aynı gün kız evinden sinilerle baklava, börek, tavuk eti vb. yiyecekler gelir eğlenceler akşama kadar devam eder.Gelin gerdek odasına girmeden önce kapıya bir parmak yağ çalar,çivi çakar,gelinin eline ekmek verilir.Gelin ekmekleri omzundan geri atar.Orada bulunanlar ekmekleri toplarlar.Gerdek gecesi akşamı hoca çağrılır.Daha önce kıyılmış resmi nikaha ilaveten dini nikah kıyılır.Damat sağdıcı tarafından yumruklanarak gelin odasına konulur.Damat gelini konuşturmak için çeşitli hediyeler verir.Kız evinden gelen tavuk eti ve baklavalar yenir.Damat önde gelin arkada iki rekat namaz kılarlar.Ertesi gün evdekilerin eli öpülür.Kızın annesine haber gönderilerek bahşiş alınır.Aynı gün kız ve oğlan evinin birlikte katıldığı “yan günü” eğlencesi yapılır.Yemekler yenilir.
Ölüm
Ölüm olayının hemen ardından ölen kişinin çenesi bağlanır.Ve gözleri yumulur.Daha sonra ölü soyularak ince bir örtü ile örtülür.Çeşitli dualar okunur.Duadan sonra ölüye şişmemesi için karnının üzerine demirden yapılmış bir eşya konulur.Ve elleri iki yanlarına uzatılır.Ölü yıkanıncaya kadar yanında Kuran okumak mekruhtur.Ölünün gömülme hazırlıkları vakit geçirmeden yapılır.Ölü temiz bir koku ile kokulandırılmış ve tütsülenmiş bir teneşir üzerine konulur.Sonra avret yerleri örtülür ve abdest aldırılır.Üzerine sabunlu su dökülerek başı ve yüzü yıkandıktan sonra sol yanına çevrilir.İlk önce sağ yanı yıkanır daha sonrada sağ tarafına çevrilerek sol tarafı aynı şekilde yıkanır.Bütün bunların ardından bir havlu veya bezle kurulanarak ölü kefene sarılır.Cenaze götürülürken tabutu dört kişinin omuzlaması sünnettir.Tabutu ne kadar çok kişi taşırsa ölen kişiye o kadar çok sevap yazılacağına inanılır.Mezara varıldığında kabir yarım adam boyu veya göğüse varılacak derinlikte kazılır.Kıble yönüne lahit yapılarak ölü kıble yönünde içine konulur.Sonra kefenin düğümü çözülür.Kerpiç ile lahtin üstü kapatılır ve kamışlarla örtülür.Sonra da kabrin üzerine toprak atılarak deve hörgücü gibi tümsek yapılır.Kimileri ölünün çok değer verdiği eşyasını (eşarp,şapka vb.)mezarının başına koyar

Uşak Karun Hazineleri

UŞAK KARUN HAZİNELERİ
Uşak ili'nin 25 km batısında, Uşak-İzmir Devlet Karayolu üzerinde yer alan Güre köyü'nün kuzeyindeki Hermos(Gediz) Nehri'nîn suladığı dar ovanın yakınlarında Lidya ve Greko-Pers(IVI.Ö. 6. yy.) tümülüsleri bulunmaktadır.1965 yılında bu alandaki soygunlar, TOPTEPE Tümülüsü'nün kaçak kazısıyla başlamıştır. Kaçak kazıları gerçekleştirenlerin ifadesine göre;mezar odasına girildiğinde, yerdeki bir gümüş testi ile çok sayıda mermer alabastron tavandan düşen bir hatıl nedeniyle tahrip olmasına karşın, hazinenin büyük bölümü ölünün yatırıldığı kline üzerinde bir tutam saç ve toz haline gelmiş kemiklerle birlikte bulunmuştur.

Bu odada bulunan;1. İnsan kulplu gümüş oinochoe,2. Sfenksi! ve altın başlı tutamaktı kepçe,3. Tamamı altın, sallanınca ses veren makara,4. Altından yapılmış içleri boş, iğneli altın küpe,5. Aynı tip ancak daha küçük boyutta iğneli küpe6. Sallamalı, altından yapılmış kanatlı at şeklinde broş,7. Meşe palamutu sallamalı altın ve renkli taştan yapılma kolye,8. Akik ve taştan yapılmış geometrik şekilli kolye,9. Mavi renkli camdan yapılmış uçları, aplike arslanbaşı şeklinde bir çift bilezik,10. Uçları taş boncuklu püskül şeklinde altın gerdanlık, kaçakçılar tarafından alınmıştır.Toptepe Tiimiilüs buluntuları aracılar yardımıyla, eski eser kaçakçılığıyla örgütlü bir biçimde uğraşan alıcılara satılmıştır.
1966 yılında Gure'de ikinci bir soygun yaşanmıştır. Güre Köyii'nün yakınında yer alan, yörede ikizce olarak adlandırılan İHİZTEPE Tümülüsü'nün batı yamacımla düzgün bir mermer blok, bir köylü taralından bulunur. Bu ipucunu değerlendiren ve bir yıl önceki soygunu bilen kaçakçılar Ikiztepe'de kaçak kazıya başlarlar. Bir türlü mezar odasına ulaşamayan kaçak kazı ekibi yeni katılanlarla, sonunda yeri bulunan mezar odasının tavanım barutla patlatarak içeri girmiştir. Ancak bir süre sonra paylaşımda haksızlığa uğradığını düşünen bîr kişi durumu jandarmaya ihbar etmiştir.
Güvenlik makamlarınca sürdürülen operasyonlarda bazı eserler ele geçirilmişse de, jandarmaya ateş açarak kaçmayı başaran kaçakçı, elindeki eserlerin tümünü, Toptepe Tümülüs buluntularını satın alan aynı kişiye ulaştırmayı başarmıştır. Operasyonlarda yakalanan kişiler çeşitli cezalara çarptırılırlar. Ama olaylar yatıştıktan sonra Ikiztepe'de Gürelilerce yapılan kaçak kazı sonucunda ikinci mezar odasına da ulaşılır. Ancak, mezar hiçbir buluntuyu içermemektedir. Kaçakçılar eserlerin, kline içinde olabileceğini düşünerek hırsa kapılmış ve klineyi parçalamışlardır. Bu klinenin bir parçası bir köy evinin duvarında yapı elemanı olarak görülebilir.Daha sonra ise, aynı yöredeki bir başka tümülüs - Aktepe l'in mezar odası, avlanmakta olan köylülerce bulunmuştur. Tumülüste bulunan kırmızı, mavi, siyah ve yeşil renkteki duvar resimleri, bezemeli kline ayakları keskilerle parçalanarak satılmak üzere İzmir'e gönderilmiştir. Mezar odasının arka duvarı da, dana sonra üzerine sahte resimler yapılarak parçalanmış ve antikacıtara'satılmıştır. Sahte duvar resimlerinin satıldığının duyulması üzerine Aktepe l Tümülüsü'nün dromosuna ulaşılarak mezar odasının giriş kapısının iki yanında yer alan boyalı ve volütlü parçalar yerinden çıkarılmaya çalışılır. Bunlardan biri 1987 yılına kadar üir kaçakçı taralından saklanmış, diğeri ise kırıldığından yerinde bırakılmıştır.
Uşak ve çevresindeki tümülüslerin soyulmasından sonra esenler, İzmir'de oturan tüccar Ali Bayırlar ile istanbul Kapahçarşı 'da bulunan antikacılar Alaaddin Günler, Mehmet Müzeci, Rasim Gördü tarafından uluslaranası eser ticareti ile uğraşan John Klejman'a satılmıştır. LJdya eserleri Transturk Nakliye Şirketi sahibi Nizamettin Telliağaoğlu'nca pazarlanmak üzere Münih, Basel ve Zürih üzerinden flmenika Binleşik Oevletleri'ne gb'ndenilmistir.
1870 yılında Metropolitan Museum ol Ant'a çoğu gümüş olan bin grup eser geldiğine ilişkin haberlen basında yer almıştın. Boston Müzesi'nden Emily Vermeule, Anadolu Medeniyetleri Müzesi'ne 5 Şubat 1970 tarihinde bir mektup göndererek bu eserlerle ilgili bilgilen vermiştin. O tarihte Eski Esenlen ve Müzeler Genel Müdün Yardımcısı olan Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi Müdürü'nden bin meslekdaş olarak basında yer alan haberlere konu olan eserler hakkında bilgi ye fotoğraf istemişse de, herhangi bin yanıt alamamıştın. Tünk Hükümeti'nin müze aleyhine açtığı davada bu mektup "zaman aşımı" genekçesine dayanak olarak aleyhle delil gösterilmiş ancak sonuç alınamamıştın.
Bu sırada, çeşitli ülkelerin müzecilikle ilgili yetkililerinin davet edildiği bir program çerçevesinde ABD'ni ziyaret eden Burhan Tezcan, Metropolitan Müzesi yetkilisi Dieîrich uon Bothmer'le, tüm engellemelere kansın görüşme olanağını sağlamış, ama yine de bin sonuç elde edememiştir.
Washington Büyükelçiliğimiz aracılığıyla ABD Dışişleri Bakanlığı nezrimde yapılan girişimde, ülkelerine kaçak olarak getirilen eserlerin gümrük kayıtlarının araştırılması" için yandım talep edilmiştin.1984 yılında Metropolitan Müzesi'nce yeni bin sergi hazırlığı dolayısıyla "A Greek and Roman Treasuny" adlı bir katalog yayınlanmıştın. Yayın Sayın Özgen Acar tarafından T.C. Kültün Bakanlığı'na iletilmiştin.
Bu katalogda, Uşak ve çevresindeki tiimülüslerde kaçak kazılar sonucu bulunan ve yurtdışına kaçırılan Lidya Eserleni'nin bin kısmının yen aldığı gönülmüştün. Kaçakçılık olayları sırasında ele geçirilen buluntularla, katalogdaki esenlenin benzerliğini ve bu esenlenin ülkemize ait olduğunu belirten bin mektup, 10 Haziran 1386 tarihinde MET Müdünü'ne gönderilmiştir. 24 Haziran 1986 {tarihinde Charles Koczka (ABD Gümrük İdaresi'ne bağlı olarak l\lew York'da çalışan ve görevi eski eser kaçakçılığı ile mücadele olan özel gümrük ajanı) Türk Hükümeti'nin 1973 yılında yaptığı başvuru ile ilgili olarak Başkonsolosluğunuzla temas kurmuştur. Lidya Eserleri'nin Türkiye'den çalınarak yasa dışı yollarla ABD'ne ithal edildiği inancını taşıdığını ve iadeleri için bize yardımcı olmayı kararlaştırdığını ifade ederek, eserlerin ABD'ne girişine dair bazı belgeleri Kültür Bakanlığımıza sağlamıştır.
Metropolitan Müzesi'nce üdya Eserleri'nin alındığı dönemde müzenin yönetiminde görev yapmış ve "Connoisseur" adlı sanat dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yürüten Thomas Hoving'le birlikte çalışan Melik Kaylan, 21 Şubat 1967 tarihli J.J.Klejman tarafından Dr.Von Bothmer adına düzenlenmiş iki adet faturayı, 28 Mart 1967 tarihli "Doğu Yunan Hazinesi'ne tahsis edilen fonlar"a ilişkin Von Bothmer imzalı memorandumu ye Müze Satınalma Komitesi'nin 7 Kasım 1968 tarihli toplantı tutanağını özel olarak temin etmiş ve T.C. Kültür Bakanlığı'na ulaştırmıştır.
10 Haziran 1986 tarihinde MET'e gönderilen mektubun olumsuz yanıtlanması ve Charles Koczka ile Melik Kaylan tarafından sağlanan belgelerin varlığı eserlerin geri alınabilmesini ancak bir dava aracılığı ile mümkün olabileceğini göstermiştir. Bu nedenle, Koczka ve Kaylan'ın bugünkü başarıya katkıları büyüktür.
36 Mayıs 1987 arihinde Türk Hükümeti'ni temsil eden Botein, Hays and Sklar isimli hukuk firmasında görevli avukatlarımız Harry l. Rand ve Lavvrence M. Kaye aracılığıyla Metropolitan Museum of Art aleyhine l\lew York Federal Mahkemesi'nde dava açılmıştır.Dava dilekçesinde, Lidya Eserleri'nin ülkemize ait olduğu, kaçak kazılarla bulunarak kaçırıldığı ve ABD'ne ilk kez 1966-1967 yıllarında girdiğini kanıtlayıcı bilgi ve belgeler yer almıştır.
1966 ve 1967 yıllarında ABD'ne ithal edilen eserlere ait 6 adet gümrük giriş formu ve ekinde yer alan bazı Türk firmalarına ait faturalar kaçakçılığın yapıldığı yıllarda yakalanan sanıkların ifadelerinde yer alan kişilerin adlarını doğrulamıştır.Gümrük giriş formlarından, bu eserlerin Münih, Basel ve Zürih üzerinden ABD'ne geldiği ve J.J. Klejman adlı antikacı tarafından satın alındığı anlaşılmıştır. J.J. Klejman'ın adı 1984 yılında yayınlanan katalogda da anılmaktadır.
Metropolitan Müzesi'nin 7 Kasım 1968 tarihli tutanağında ise satın alınmasına karar verilen eserler arasında "Greek and Roman Art"başlığı altında 96 parça eserden Doğu Yunan kökenli olarak sözedilmekte ve İ.Ö. 6. yüzyılın ikinci yarısına ait bu eserlerin 1966 ve 1967 yıllarında alınan "Doğu Yunan Hazinesi" gibi Orta Anadolu'nun aynı bölgesinden geldiğinin ifade edildiği belirtilmiştir. Bu eserler Metropolitan'ın 1984 katalogunda 28 Mart 1967 tarihli Müze Memorandumumda belirtilen eserlerin envanter numaralarıyla aynen yer almıştır.
Metropolitan Müzesi'nin kaçak eserleri edinişine ilişkin bu uerilef, uşak ue çevresindeki kazılardan dolayı yakalanan sanıkların mahkeme tutanaklarıyla desteklenmiştir.
Bu lorm ve faturaların îek başlarına hukuken esaslı bir kanıt değeri taşımaya yeterli olmadıkları, nefti sadece bir karine oluşturabilecekleri düşünül düğünden, MET'e gelmiş eserlerin sayıları ve nitelikleri itibarıyla ülkemizden kaçak çıkarılmış eserlerle aynı olduklarının kanıtlanması önem taşımaktaydı.
Bu bağlantıları açıklayabilecek veriler kaçak kazılar sırasında yakalanan sanıkların ifadeleri ve mahkeme tutanaklarındaydı.Ayrıca, bu eserlerin devlet mülkü olduğunu belirten ye bunların yurtdışına ihracını yasaklayan ilgili yasalarımız ve hükümleri, açılan davada eserlerin mülkiyetini ve yasadışı ithal edildiğini kamtlayıcı bir diğer nokta olmuştur.
Temmuz 1990'da hukuksal savaşımızda ülkemiz açısından büyük önem taşıyan ara karar New York Federal Matıkemesi'nce açıklanmıştır. Bu karar, MET'in "Bu eserlerin yeri konusunda, Türkiye'nin yeterli gayreti göstermediği ve bu nedenle davanın zaman aşımına uğramış olduğu" iddiasını reddetme yönünde olmuştur. Karar uyarınca MET depoları Bakanlığımızca seçilen bilim heyetine açılmış ve dava konusu Lidya Eserleri teşhis edilmiştir.
Müze depolarında gerçekleştirilen çalışmalar 1960'lı yıllarda kaçakçıların buldukları eserlerin tanımını İçeren itadelerle o yıllarda Burhan Tezcan tarafından yapılan kurtarma kazıları ile kaçakçılardan müsadere edilen eserlerin aynılığı bir kez daha hukuksal çerçevede kanıtlara dayanılmasını sağlamıştır.
MET depolarında belirlenen duvar resimlerinin, kline parçalarının ve iki mermer sfenksin, mezar odaları belirlenen Uşak, Güre', flkîepe ve Manisa, Kırkağaç, Harta tÜmülüslerinden parçalanıp sökülerek kaçırıldığı, ülkemizde kalan parçalarla sağladıkları uyum nedeniye çok açık bir biçimde kanıtlanmıştır.
Tüm bu gelişmelerden sonra, davanın ilerleyen safhalarında Metropolitan Müzesi avukatları, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nü arayarak konunun dava dışında karşılıklı görüşmelerle çözümü önerilerini iletmişlerdir.Yaklaşık bir yıl önce başlayan bu görüşmelerde teklifler değerlendilirilmiş, lidya Eserleri'nin MET'de kalması karşılığında mali destek verilmesi, az sayıda eseri Türkiye'ye vererek, eserler üzerinde ortak mülkiyet kurulması gibi çözümleri içeren önerilerReddedilmiştir.
Ekim 1993 de, 60'lı yıllarda kaçak kazılarla edinilen 363 eserin ülkemize iadesi sağlanmıştır. Böyle bir anlaşmanın temeli bilimsel etiğe dayandırılmış ve Metropolitan Museum of Art'ın kaçak eserlerin ait oldukları topraklara geri verilmesi ilkesini mutlaka hukuksal bir davaya dayanmaksızın işletmesi Türkiye'nin eski eser kaçakçılığı ile uluslararası platformda verdiği mücadelenin ZAFERİ olmuştur.

Uşak İlkleri

İLKLER İLİ UŞAK

1- Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün değerli eşi Latife Hanımın Uşaklı bir aileden olduğunu ve bu nedenle Gazi Mustafa Kemal’in Uşaklı’ ların eniştesi olduğunu biliyormuy dunuz?
2- Selanik’ten sonra elektrik sağlanan ikinci Osmanlı kenti özelliğine sahip Uşak ili 1900’lerin ilk yıllarında elektrikten yararlanmaya başlamıştır.
3- İlk sanayi kuruluşlarının ortaya çıktığı il olma özelliğine sahip olan Uşak İlinde 1926 yılında ilk şeker fabrikası kurulmuştur.
4- Ata sporlarımızdan çeviklik, ata binmede ustalık ve zeka isteyen atlı cirit oyunu müsabaka olarak ilk Uşak İlinde yapılmıştır.8 adet Atlı Cirit Kulübü aktif haldedir.
5- İstiklal Savaşında önemli bir yeri olan ilimiz Merkez Göğem Köyünde Yunan Orduları Komutanı General Trikopis esir alınmıştır.
6- Kurtuluş Savaşı sırasında,Uşak-Afyon Demiryoluna götürülmesini isteyen Yunan Ordusunu müdafaaya elverişsiz bir mevkiiye götürerek teslim olmalarını sağlayan Milli Kahramanımız Çeçeli Kara Murat İlimiz, Banaz İlçesi, Çamsu Köyündendir.
7- Karun kadar zengin deyimiyle ün salan Lidya döneminin en görkemli eserleri olarak bilinen altın, gümüş, bronz ve mermerden meydana gelen Karun Hazineleri ilimiz Müzesinde sergilenmektedir.
8- M.Ö.7.Yüzyılın ilk çeyreğinde Gyges ile başlayan güçlü Lidya İmparatorluğu parayı icat ederek insanlık tarihindeki en önemli buluşlarından birini gerçekleştirmiştir.
9- 1898 yılında işletmeye açılan Afyon-İzmir (Basmane) demiryolu ülkemizin ilk demiryolu olma özelliğine sahiptir.
10- İstiklal Savaşında büyük kahramanlıklar gösteren süvarilerimizin Türkiye’de ilk defa görkemli bir anıtta yer alması, Prof. Dr.Tankut ÖKTEM tarfından tasarlanarak 30 m.uzunluğunda, 17 m.yüksekliğindeki Atatürk ve Kurtuluş Anıtı ilimiz merkezindedir. Türk Ulusunun tutsak edilemeyeceğini sonsuza kadar özgür olacağını, Türk kadınının fedakar ve cefakarlığı ile savaştaki rolünü simgeler.
11- Bir ev ve el sanatı olan halıcılığın kökeni Orta asya’dan ilimize göçüp gelen Yörüklerle başlamıştır. Uşak’ta dokunan halılar ilk önce ev ve aile arasında kullanılırken 16.yüzyılda uşak ekonomisinde halıcılığın canlanmasında büyük etken olmuştur.
12- İlimiz Ulubey İlçesinde bulunan uzunluğu 75 km.olan Ulubey kanyonlarının Dünya’nın ikinci büyük Kanyonu olduğunu biliyormuy dunuz?

13- Alacatene, Döndürme ve Ebem Köftesi ilimize ait yöresel yemeklerimizden olup, Uşak Tarhanasının özelliklerini, düğünlerin ve törenlerin keşkeksiz ve bamyasız yapılmadığını biliyormuy dunuz?
14- Yedi kişinin kollarıyla ancak sarabildiği “ Anıt Ağaç” İlimiz Banaz İlçesi Bahadır Köyü tepedelen Mevkiinde olup, görülmeye değer nadide tabiat değerlerinden birisidir.

15- İlin en önemli yer altı kaynaklarından biriside Eşme İlçesi, Kışladağ mevkiinde bulunan Altın madenidir.(işletmeye açılmıştır.) MTA tarafından yapılan incelemelerde ortalama 1.43 gr/ton altın tenörlü ve toplam 105,8 metal altın rezervine sahip olduğu tespit edilmiştir.

16- M.S. II. yüzyılda ilk voleybol müsabakalarının İlimiz Banaz İlçesi Akmonia Antik Kentinde yapıldığı biliyormuy dunuz ?
17- 31 Ağustos 1922’de yükseltilip 1 Eylül 1922’de tebliğ edildiğini Mareşal Fevzi Çakmak’ın Mareşal’lık rütbesini ilk defa Uşak’ta takmıştır.
18- Pamuklu Gaz Hidrofilli bez dokumasının ilk defa Uşak’ta 16 bin dokuma tezgahında yapıldığı, sargı bezinin % 85’nin, battaniye’nin % 95’nin Uşak’ta üretildiğini biliyormuy dunuz?
19- Türkçe’nin sadeleşmesi alanında çalışmalarıyla ve “ Sayın” kelimesini dilimize kazandıran Türk bilgini ve yazarı Besim ATALAY 1882’de Demirci Mustafa’nın iki katlı ahşap evinde doğmuştur. İlk görev aldığı Konya ilinde Alaettin tepesinde halka “ Sayın” diye hitap ettiğini o zamanın gazeteleri yazmıştır.
20- Avrupa ticari liderler kulübü tarafından Fransa’ya çağrılan Sesli Tekstil Firmamızın Avrupa kalite ödüllü Türkiye’nin ilk garanti belgeli battaniyesini ürettiğini biliyormuy dunuz?
21- Tanrı Kybele döneminde dünya’da ilk sünnet törenlerinin Muratdağı’nın ilimiz sınırları içinde kalan güney bölümünde yapıldığını biliyormuy dunuz?
22- İlk Çocuk Kütüphanesinin kilimleriyle ünlü Uşak’ın Eşme ilçesine 10.09.1953’te açıldığını biliyormuy dunuz?
23- İlk Tunç Çağı mezarlığı İlimiz, Sivaslı İlçesi, Selçikler Köyünün kuzeyindeki Akarcaköy’dedir.
24- Eski Uşak el dokuma halılarının dünya’nın birçok sarayını süslediğini biliyormuy dunuz?
25- İlk Şayak fabrikasının 21 Şubat 1926’da Uşak’ta kurulduğunu biliyormuy dunuz?

Uşak İlçeleri

BANAZ İLÇESİ
Banaz ve çevresinin Yontma ve Cilalı Taş devirlerindeki yerleşme yerleri henüz daha açıklığa kavuşmamıştır. Bakır Devrinde (M.Ö.5000-3000) sadece iki yerleşim yeri tespit edilmiştir.Bunlar Banaz, Hanüstü ile Paşacık Köyü Mercimekli Tepesidir. Türklerin 1071 yılında Malazgirt Savaş’ını kazanmasından sonra Anadolu Türkleşmeye başladı. Anadolu Selçuklu Devleti, 1176 tarihinde Banaz ve yöresini başka el değiştirmemek üzere aldı, Selçuk Devletinin zayıflaması üzerine Banaz ve civarının idaresi Germiyan Beyliğine geçti. Germiyan Beyliği’nin ortadan kaldırılması ile Osmanlı Devleti’nin idaresine geçti .Osmanlı Devleti döneminde Kütahya sancağının Uşak kazasına bağlı bir nahiye olan Banaz,1912 yılında Kütahya Valisi Gedik Ahmet Paşa tarafından köy statüsüne indirildi.Bucak merkezi İslam Köy’e taşındı.Yunanlıların 15 Mayıs 1919’da İzimir’i işgal etmesinden sonra,işgal İç Anadolu’ya doğru zamanla ilerledi. 25 Mart 1920 tarihinde Banaz, Yunan işgaline uğradı.Başkomutanlık Meydan Savaşı’ndan sonra Yunan kuvvetlerinin batıya çekilmesi ile 31 Ağustos 1922 de Türk Ordusu Banaz’a girdi.Böylece Banaz düşman işgalinden kurtuldu.Cumhuriyet’in ilanından sonra Uşak,Kütahya Vilayetinin bir kazası olarak kaldı.1953 yılında Uşak’ın il olması ile Banaz nahiyesi kaza haline geldi.
İlçenin İle olan uzaklığıBanaz Uşak-Ankara karayolu üzerinde İl merkezine 30 km mesafededir.
EŞME İLÇESİ
Friglerin ilk yerleşim birimlerinden olan Eşme M.Ö.676 tarihinde Kimmerlerin hakimiyetine girmiştir. Kimmerlerden sonra sırasıyla; Lidya ve Bergama Krallıklarının eline geçen yöre, M.Ö.130 tarihinde Roma hakimiyetinde kaldı. Roma İmparatorluğunun 395’te ikiye ayrılması ile Doğu Roma (Bizans) sınırları içinde kalan ilçe, Anadolu Selçukluları döneminde Türklerle Bizanslılar arasında zaman zaman el değiştirdi. 1233 tarihinde Uşak’la beraber Eşme Yöresi de,kesin olarak Türk hakimiyetine geçti. Bu dönemde ilçe civarına kesin Türk yerleşmesi oldu.Eşme yöresininde 1920’ lerde Yunan işgali ile karşı karşıya kaldığı bilinmektedir. Yunanlılar bugün ilçenin kasabası olan Takmak’a kadar gelerek burayı işgal ettiler. 3 Eylül 1922 tarihinde Türk ordusunun yöreye gelmesiyle, Eşme düşman işgalinden kurtuldu. İlçe 1953 yılına kadar Manisa’ya bağlı iken aynı tarihte Uşak’ın il olması ile buraya bağlandı.
İlçenin İle olan uzaklığı :
İl merkezine 74 km. mesafededir.


KARAHALLI İLÇESİ

Karahallı’nın içinde bulunan ipek yolunun ilk günlerinden beri pek çok medeniyet görmüş Clandıras Köprüsü vardır ki tarihi İsa’dan önce 600 yıla uzanır.Karahallı’da ilk belediye 1907 yılında kurulmuş olup 1908 yılında da nahiye durumuna gelmiştir.
İlçenin ile uzaklığı :İl merkezine uzaklığı 65 km. mesafededir.



ULUBEY İLÇESİ
Evliya Çelebi seyahatnamesine göre Ulu Göbek 1517-1547 yılları arasında Kütahya sancağına bağlı bir köy idi. Cumhuriyet döneminde Ulugöbek adı değiştirilerek Ulubey adını almıştır. Uşak 1851 yılında kaza merkezi olunca Ulubey’de nahiye haline getirilmiştir. 15 Temmuz 1953 tarihinde kaza olmuştur.27 Ağustos 1920-1922 yılları arasında Yunan işgali altında kalan ilçe 2 Eylül 1922 ‘de işgalden kurtulmuştur.İlçeye bağlı İnay köyünde Roma-Bizans dönemine ait nais adlı yerleşim yeri bulunmaktadır.Ayrıca Aksaz Köyü-Hasköy-Asarı,İnay Balçıklı deresi gibi yerlerde antik kalıntılar vardır.İlçenin güney kesimi geniş kanyonlarla kaplıdır.
İlçenin ile uzaklığı : İl merkezine uzaklığı 35 km. mesafededir.
SİVASLI İLÇESİ
Sivaslı topraklarında bilinen en eski uygarlık Hititlerdir. Hititler M.Ö. 800 yıllarında Anadolu’da siyasi birliği kurmuşlardır.Bu devirlerden kalma eserlere Tatar,Yayalan ve Ağaçbeyli kasabalarında rastlanmaktadır. M.Ö. 670’ de Lidya, M.Ö. 570’de Pers egemenliği görülür. M.Ö. 260 yılında bölge Bergama Krallığına M.Ö. 132’de ise Roma İmparatorluğu hakimiyetine geçti.M.S. 395’de Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasıyla bölge Bizanslıların eline geçti. 1072’den itibaren Türk egemenliğinde kalmıştır.1920 yılı Ağustosunda Yunanlılarca işgal edilmiş 31 Ağustos 1922’de işgalden kurtulmuştur.Sivaslı İl merkezinin güneydoğusunda Uşak-Denizli karayolunun 35.km.sinde Bulkaz Dağının eteklerinde kurulmuştur.Kuzeydoğusunda Banaz,doğuda Afyon,Sandıklı, güneyde Denizli,Çivril güneybatıda Karahallı,batıda Ulubey ilçeleri ile çevrilidir.Büyük Menderes nehrinin kollarından Banaz Çayı ilçe topraklarından geçmektedir.İç Ege’de hakim olan karasal iklim hüküm sürer.Dağlık kesimlerde çam ardıç ve meşeden oluşan ormanlar bulunur.
İlçenin İle uzaklığı İl merkezine uzaklığı 35 km. mesafededir.

Uşak Turistik Yerler

Uşak İline ziyarete gelen bir turistin mutlaka gezmesini, görmesini,yemesini tavsiye ettiğimi ürün yer yada aktiviteler şunlardır :
Atatürk ve Etnografya Müzesi
Milli Mücadele yıllarında Uşak karargahı olarak kullanılan eski bir konaktır.Türk kuvvetlerine esir düşen Yunan Generali Trikopis,Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna burada çıkarılmıştır.Bina 1900 yılında yapılmış olup Uşak’ın tarihi evlerindendir.Müzede;Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi giyim eşyaları ve takıları,Atatürk’ün yatak,çalışma ve misafir odaları ile birtakım eşyaları,Yunan mezalimine ait fotoğraflar olmak üzere 1412 adet etnografik eser bulunmaktadır.Müzeyi yılda yaklaşık olarak 7000 kişi ziyaret etmektedir.
Arkeoloji Müzesi 23 Mayıs 1970 de hizmete açılmıştır. Günümüzden 5000 yıl öncesinden başlayıp Bizans dönemine kadar olan eserlerin sergilendiği müzede, Lidyalılar dönemine ait Karun Hazineleri, Helenistik çağa ait sikkeler,Roma dönemine ait mezar ve adak stelleriyle, Selçikler kazısı buluntuları teşhir edilmektedir. Müzede 19.086 adet arkeolojik eser, 13.043 adet sikke,58 adet mühür ve mühür baskısı 1 adet tablet olmak üzere toplam 33.600 adet arkeolojik eser bulunmaktadır.Müzeyi yılda yaklaşık 15.000 kişi ziyaret etmektedir.
Clandıras Köprüsü Karahallı İlçemizde olup Banaz Çayı üzerindedir.Lidyalılar tarafından Kral yolu üzerinde yaptırılmıştır.Kemer uzunluğu 24 m., derinliği 17 m., eni 1.75 m dir.Kalemle işlenmiş kemerin taşları zivanalı olarak birbirine kenetlendirilmiştir.
Paşa Hanı Tiritoğlu Mehmet Paşa tarafından bir Fransız mimarı 1898 tarihinde yaptırılmıştır.Uşak’ın mimari güzelliğini gösteren yapıtlardandır.İki katlı ve taş yapıdır.
Bedesten İtalyan bir mimar tarafından 1901 yılında yapılmıştır.İki katlı ve taş kullanılarak yapılan bina 1980 li yıllarda restore edilerek sarraflar çarşısı haline getirilmiştir.
Ulu CamiYapılışına açıkça belirten bir tarih yoktur.Orta kapının sağ üst tarafında görülen kitabe camiye değil kocasu diye anılan çeşmeye aittir.Bu kitabe camiye ait olmamakla birlikte,Ulu Caminin yapımı hakkında bize bilgi vermektedir.Ulu cami binasının yapı tarzı Germiyan Beyliği devrinin özelliğini taşımaktadır.
Burma CamiYapılış tarihi kesin olarak bilinmemektedir.Evliya Çelebinin bu cami hakkında yazdığı kitabenin tarihine göre,Ulu Camii’den 158 yıl sonra yani 978 yıllarında yapılmıştır.
Uşak İlimize özgün yemekler Uşak Tarhanası ,Çömlek Eti,Tas Kapama, Keksek, Alacatene, Katmer, Bükme, Peksimet,Haşhaş sürtmesi,Tahin Helva ,Un Helvası,Aşure

NOT: Bilgiler Uşak Kültür ve Turizim Müdürlüğünün web sitesinden alınmıştır

Uşak El Sanatları

Uşak Halısı : 16.yy.da uşak ve çevresinde yapılan halılarla Türk halı sanatının ikinci ve son parlak devri başlamıştır. Uşak halılarının madalyonlu ve yıldızlı olarak iki türlü halı tipi görülmektedir. Uşak halılarından en önemlilerinden biri olan madalyonlu halının boyu 10 metreye ulaşmaktadır. Bol sayıda kalmamış olan bu halılar 18.yy. ortalarına kadar devam etmiştir. Madalyonların yıldız şeklini almasından sonra yıldızlı Uşak halıları meydana gelmiştir. Avrupa’ daki müzelerde bu tip halılar çok sayıda saklanmaktadır. 16yy.sonlarında Uşak halılarının şöhreti bütün Avrupa’ya yayıldı. Asil aileler üzerlerinde kendi armaları işlenmiş Uşak halıları sipariş etmeye başlamışlardı.
Kilimcilik : Yöremizde tanınmış olan el sanatı Eşme Kilimleridir. Ancak diğer bölgelerimizde olduğu gibi Eşme Kilimleri de büyük bir değişikliğe uğramıştır. Geçmişte Eşme halkının kendi ihtiyaçları için yaptığı, bugün örnekleri camii ve mescitlerde bulunan eski kilimler, günümüzde evlerinde kullandıkları ve tüccar siparişleri ile ticari amaçla dokudukları kilimler karşılaştırıldığında, boya ve iplik kalitesi bakımından oldukça değişiklikler görülür. Eşme Kilimleri genel olarak, “ Altınbaş,Toplu-hürriyet-Albaş-Selvili Namazlağ olarak gruplandırılır. Ayrıca “ Gıcıklı dedikleri bir kilim türü de yapılmıştır. Her yıl mayıs sonunda Uluslar arası Eşme Kilim Kültür ve Sanat Festivali düzenlenmektedir.

Pamuk İpliği : Pamuk ipliği ( Kısa Elyaf) alanında başta Kaynak ve Erteks olmak üzere 16 işletme vardır Pamuk ve benzeri işletmeler ağırlıklı olarak open-end teknolojisiyle çalışmakta olup, kurulu OE, iğ sayısı 10.000’e kadar yaklaşmıştır. Yıllık üretim kapasitesi 18000 civarındadır. Genellikle 10/1-30/1 arası inceliklerde pamuk ipliği üretilmektedir.

Tekstil Terbiyesi : pamuklu tekstil terbiyesi (kasar-boya-baskı apre) alanında dört kuruluş faaliyet göstermektedir. Yıllık işleme kapasitesi 50.000 metre civarındadır.
Yün ve Akrilik İplik Üretimi : Uşak’ta çok eski senelerden beri üretilen halının Hammaddesi yün ipliği, önceleri kirman,çıkrık ve elemle gibi basit el aletleri ve insan gücü ile imal edilmekteydi. Zamanla Avrupa’da sanayileşme hareketlerinin etkisiyle 1890-1895 yıllarında Yılancızade Kumpanyası, Hacıgedik ve Bacaloğlu Yün iplik ve mensucat fabrikaları kurulunca bu fabrikalar Uşak ve civarının uzun süre halı ipliği ihtiyacını karşılamıştır
1950 yılından sonra Yılancıoğlu fabrikasının tasfiyesi ile burada bulunan makineler diğer iş sahipleri tarafından yeni iş yerlerine monte edilmiş, İstanbul’ dan ve yurt dışından makineler getirilmiş, yurt dışında çalışan işçilerin girişimlerinin de eklenmesiyle bu sanayi kolu hızlı bir gelişme göstermiştir. Yün ipliği ağırlıklı olarak ştrayhgarn tipi olup az miktarda kammgarn tipi üretim de yapılmaktadır. Uşak, ştrayhgarn yün iplikçiliği alanın da hayli gelişmiştir. Faaliyette bulunan 275 tarakla Avrupa’nın en büyük ştrayhgarn tarak makine parkına sahiptir. Bugün Uşak’ta yün ipliği imal eden 80 civarında iplik fabrikası mevcut olup, yıllık üretim kapasitesi 40.000 ton/yıl’dır. Yıllık kapasite kullanım oranı % 50’dir. Yarı kammgarn iplik üretimi ise 7 işletmede yapılmakta, bu iplikler akrilik, trikotaj ve halı ipliği olarak tüketilmektedir. Yıllık üretim 2.500 tondur.

Elyaf ve İplik Boya : Uşak’ta 41 adet işletmede elyaf ve iplik boya yapılmaktadır. Temel olarak yün ve akrilik boyaması uygulanmaktadır. Bu işletmelerden 16 adedi yalnız boya tesisi olup diğerleri entegre tesisleridir. Boyama çoğunlukla elyaf halindedir ve yılda 15.000 ton boyama yapılmaktadır.

Elyaf Açma : Elyaf açma işlemi genellikle penye telefi değerlendirme şeklindedir. Eskiden İtalya’ya ihraç edilen penye telefleri ( Konfeksiyon, kumaş artıkları ) son yıllarda yapılan yatırımlarla Uşak’ta değerlendirilmeye başlanmıştır.
Bu yöntemle hem elyaflar tekrar değerlendirilerek ekolojik açıdan yarar sağlanmakta, hem de dahilde işlenerek katma değer elde edilmektedir. Uşak’ta elyaf açma için kullanılan 100 adet garnet makinası vardır. Bu makinalarla yılda 15.000a Adet elyaf açılarak ekonomiye geri kazandırılmaktadır. Açma elyaflar ştrayhgarn ve OE.iplik işletmelerinde kullanılmaktadır.

Diğer Tekstil Ürünleri : İlimizde son yıllarda özellikle çorap üretimi alanında önemli yatırımlar yapılmaktadır. Bunun yanında ev tekstil üretimi(nevresim,çarşaf) konfeksiyon üretimi triko kazak üretimi, yuvarlak ve çözgülü örme kumaş üretimi sayılabilir.

NOT: Bilgiler Uşak Kültür ve Turizim Müdürlüğünün web sitesinden alınmıştır

Uşak Ekonomisi

İl alanının % 45, 34 ‘ ü tarıma elverişlidir. Tarım alanlarının % 93’ ü tarla arazisidir. Gerek tarım alanlarının azlığı, gerekse bu alanların sadece % 8 kadarının sulanması, ilde sanayileşmeyi zorunlu hale getirmiştir. Uşak ili tarımsal üretim açısından kendine yeterli değildir. 242 114 hektar tarım alanının 191 749 hektarı sulamaya elverişlidir. Sulamaya elverişli alanın 7 494 hektarı Köy Hizmetleri, 2 287 hektarı Devlet Su İşleri ve 5 401 hektarı vatandaş imkanları ile olmak üzere 15 182 hektar alan sulanmaktadır. Devlet Su İşleri tarafından yapımı sürdürülen 4 adet sulama göletinin tamamlanması ile 2 428 hektar alan daha sulanır hale gelecektir.İl genelinde 147 150 ton buğday, 231 990 ton arpa, 2 478 ton yulaf ve 2 105 ton mısır üretilmektedir.İlimiz için önemli bir bakliyat ürünü de nohuttur. Sulamaya gerek duymayan bu ürün, özellikle merkez ve Banaz ilçelerinde yoğun olarak üretilmektedir. Toplam nohut üretimi 49 567 tondur.İlimizin endüstriyel bitki üretiminde de söz sahibi olduğu söylenemez. Tütünde 6 931 tonla ülke üretiminin % 2,75’i, Ege Bölgesi üretiminin % 5,16’ sı, şeker pancarında 68 704 tonla ülke üretiminin % 0,30’ u, Ege Bölgesi üretiminin % 3,31’ i, Haşhaşta 1 471 tonla ülke üretiminin % 5,26’ sı, Ege Bölgesi üretiminin % 7,9’ u Uşakta üretilmektedir.Meyve üretimi açısından Sivaslı ilçesi öne çıkmaktadır. İl üretimi kendine yeterli değildir. Son yıllarda Sivaslı İlçemizde çilek üretimi yaygınlaşmış ve önemli geçim kaynakları arasında yer almaya başlamıştır. Banaz ilçemizde kiraz üretiminde gelişmeler gözlenmektedir. Bu ürünlerle ilgili Sivaslı’da Haziran ayı başında çilek festivali ve Banaz ilçesinde Haziran ayı ortalarında kiraz festivali düzenlenmektedir.İl genelinde 57 adet tarımsal amaçlı kooperatifin toplam üye sayısı 51 925 tir.HayvancılıkHayvancılık olarak Eşme ilçesi, çayır ve mera alanlarının sağladığı imkanlarla il içinde önemli ağırlığa sahiptir. Toplam küçükbaş hayvan sayısı 326 485, büyükbaş hayvan sayısı ( tek tırnaklılar hariç) 78 254 tür. En fazla kesilen ve sağılan hayvan sayısı Eşme ilçemizdedir. Ancak süt ve et üretiminde merkez ilçe en fazla paya sahiptir. Eşme’de küçükbaş hayvan varlığı fazladır.İl genelinde kesilen hayvan sayısı 107 380 baş, et üretimi 5 869 ton, sağılan hayvan sayısı 209 950 ve süt üretimi 127 438 tondur.Organize Sanayi Bölgesi:Uşak il merkezinde organize sanayi bölgesi kurulmasına Bakanlar Kurulunca 24.10.1976 tarihinde karar verilmiş, bu karar 30. 01. 1977 tarih ve 15 835 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Karar tarihinden 1984 tarihine kadar konu üzerinde ciddi bir çalışma yapılmamıştır. 1984 yılında Uşak Ticaret ve Sanayi Odası konuyu tekrar ele almış ve İl Özel İdaresi. Uşak Belediyesi işbirliğinde bu kuruluşlardan ikişer kişinin katılması suretiyle 28.11.19S4 tarihinde 6 kişiden oluşan “UŞAK ORGANiZE SANAYi BÖLGESİ MÜTEŞEBBİS TEŞEKKÜLÜ kurulmuştur.Uşak Organize Sanayi Bölgesi; Uşak-İzmir Karayolunun 14 - 18 km sinde 3 782 dekar alan üzerinde kuırulmuştur. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının kredi desteği ve müteşebbis teşekkülün sorumluluğu altında Uşak Organize Sanayi Bölgesi altyapı inşaatı 09.10.1987 tarihinde ihale edilmiş, üç yıl gibi kısa bir zamanda temel altyapı bitirilmiş, bölgede ilk sanayi tesisi (Hitit Seramik AŞ) 1990 yılında üretime geçmiştir. Bölge içinde 700 - 40 000 m2 arasında değişen 358 adet sanayi parseli bulunmaktadır. Bu parsellerden 353 adedi sanayicilerimize tahsis edilmiştir.Tahsis yapılan bu arsalar üzerinde 189 sanayicimiz tesisini kurarak üretime geçmiştir. 70 fabrika inşa halinde olup 94 fabrika proje aşamasındadır. Gediz Çayının kirliliğinin önlenmesi için arıtma tesislerinin projesi yapılmış, proje yatırım programına alınmış ancak yeterli kaynak temin edilemediğinden 4 yıl beklemede kalan iş, 2003 yılı yatırım programından çıkarılmıştır. Yeni taleplerin karşılanması gayesiyle bölgeye bitişik 250 hektar alanın Organize Sanayi Bölgesine ilavesi çalışmaları devam etmektedir.Deri Sanayi:Uşak'ta dericiliğin tarihi M.Ö. 5. yüzyıla kadar dayanmaktadır. Bu bölgeye yayılmış olan devrinden beri devam edegelen dokumacılık ve dericilik Uşak'ta varolan yegane sanayi dalıdır.Ahilik teşkilatı, Selçuklu Sultanlığının etkinliğini yitirmesinden sonra Anadolu’nun birçok bölgesinde örgütlenmiştir. Bu Örgütlenme döneminde Uşak'ta da bir şube açılmıştır. Şubenin ilk açıldığı yer olan Eski Tabakhane Bölgesinde tabaklık mesleği kısa sürede benimsenmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu tabakhaneler Uşak şehir merkezinden geçen çayın kenarında kurulmuştur. O devirde deriler sele ile çayda ıslatıldığı için bu çaya "Dokuzsele Çayı" veya "Tabakhane Çayı" denilmiştir. Eski tabakhane mevkii, hızlı şehirleşme sonucu şehrin içinde kalmış, tabakhaneler ihtiyaca cevap veremez olmuş ve Yeni Tabakhane semtine taşınmıştır. Bir süre sonra burası da şehir içinde kalarak yetersiz olmuştur. Sanayiciler Dokuzsele Çayı üzerinde, Yeni Tabakhane semtine 5 km uzaklıkta Çanlı Mevkiine taşınmışlardır. 1998 yılına kadar sürekli bir gelişme gösteren dericilikta tabakhane sayısı 300’e kadar çıkmıştır, 50 milyon adet/yıl küçükbaş hayvan derisi işleme kapasitesine ulaşılmıştır. Genel ekonomik kriz ve özellikle Laleli’ den Rusya’ya olan ihracatın durması ile işyerleri kapanmaya başlamıştır. Faal tabakhane sayısı 100’e ,zig deri işleyen 60 konfeksiyon atölyesi 25’ e ve deri işleme kapasitesi 10 milyon adet/yıl’a düşmüştür.Uşak'ta Organize Deri Sanayi Bölgesi kurulması amacıyla il Özel idaresi, L'sak Belediyesi, Ticaret ve Sanayi Odası işbirliğinde, bu kurululardan ikişer üyenin katılmasıyla 19.01.1938 tarihinde UŞAK ORGANİZE DERİ SANAYİ BÖLGESİ MÜTEŞEBBİS TEŞEKKÜLÜ oluşturulmuştur. l989 yılında Usak-Denizli Karayolunun 8-10 km.sinde 2 613 dekar alan kamulaştırılmıştır. Altyapı inşaatı 1995 yılında başlamış ve 2001 yılında tamamlanmıştır. Arıtma tesisi inşaat kısmı tamamlanmak üzeredir. Makine montajı yapılması gerekmektedir. Bölgede alanları 2000 ile 10.000 m2 aracında değişen 446 adet sanayi parkeli bulunmaktadır. Bunlardan 359 adedi tahsis edilmiştir. Sanayiciler bölgeye taşınmaya başlamıştır. Bölgede 8 adet işletme tamamlanmış ve üretime geçmiş, 18 adedi tamamlanmış üretime geçme aşamasındadır. 9 tesisin inşaatı devam etmektedir. Krizin devam etmesi özellikle taşıma ve tesisleşmede kaynağa ihtiyaç duyulması, arıtma tesisinin bitmemesi, bölgenin hizmete girmesini geciktirmektedir. Çevre kirliliğinin önlenmesi açısından Arıtmanın bitirilmesi ve sanayicilere taşıma ve tesisleşme kredisi tahsisi önem arz etmektedir . İl genelinde faaliyet gösteren 11 adet küçük sanayi sitesinin toplam işyeri sayısı 1335 tir. 80 işyerili Sivaslı Küçük Sanayi Sitesi inşaatı devam etmektedir.Uşak, iki adet organize sanayi bölgesi ve 1335 işyerini bünyesinde bulunduran 11 adet küçük sanayi sitesi ile bir sanayi şehridir. Yaklaşık 400 üretim tesisi, 10 000 halı-kilim ve 8 500 pamuklu dokuma tezgahında 25 000 kişi istihdam edilmektedir. Banaz ilçesinde 5 fabrika, Sivaslı ilçesinde 3 fabrika, Eşme ilçesinde 3 fabrika ve 2000 adet kilim tezgahı ile Karahallı ilçesinde 3100 pamuklu dokuma tezgahı dışında diğer tesisler il merkezindedir. Tesislerde:İplik üretimi : 2 500 ton / ayBattaniye üretimi : 1 650 000 adet / ayPamuklu dokuma : 7 000 000 metre / aySeramik üretimi : 24 000 000 m 2 / yıl Yüzölçüm olarak 64. nüfus büyüklüğü olarak 58. sırada yer alan Uşak, gayri safi milli hasılaya katkı açısından % 0,3 lük payla 58. sıradadır. Kişi başına düşen milli gelir sıralamasında ise 2 047 dolarla 44. sırada yer almaktadır.Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre 2002 yılı ithalatı 24 milyon dolar, 2002 yılı ihracatı 13 milyon 500 bin dolar olarak tespit edilmiş olsa da ilimizde üretilip başka gümrüklerden çıkış yapan ürünlerle ihracat 300 milyon dolar seviyesindedir.Vergi tahakkukunda 2002 yılında meydana gelen artış % 33,34, tahsilatında ise % 33,06 olmuş ve yeniden değerleme katsayısına göre ( % 53,2) beklenen artış olmamıştır. İl olarak 2002 yılında da krizin etkisinin devam ettiği anlaşılmaktadır.

NOT: Bilgiler Uşak Valiliğinin web sitesinden alınmıştır.

Uşak Coğrafi Yapısı

Uşak ili, Ege Bölgesinin İçbatı Anadolu bölümünde, Ege Bölgesi ile İç Anadolu bölgesinin birbirlerinden ayrıldığı İçbatı Anadolu eşiğinin bat kenarında, 38 derece 13 dakika ve 38 derece 56 dakika enlemleri ile 28 derece 48 dakika ve 29 derece 57 dakika boylamları arasında yer alır. Kuzeyde Kütahya, doğuda Afyon, güneyde Denizli ve batıda Manisa illeri bulunmaktadır. 5 341 km 2 alana sahip olan Uşak yüzölçümü itibariyle iller sıralamasında plaka numarası gibi 64. sıradadır. Ülke yüzölçümünün % 0.7 lik kısmını oluşturmaktadır.
Murat Dağı, Bulkaz Dağı ve Ahır Dağı ilin kuzey, kuzeydoğu ve doğudaki doğal sınırlarını oluştururlar. İl topraklarının batısı, Gediz vadisi ile Ege Bölgesine açılır. İl toprakları bir çok vadiyle yarılmış dalgalı yaylalar görünümündedir. Bu yaylalar kuzeydoğudan güneybatıya doğru alçalarak bazı kesimlerde hafif dalgalı bir görünüş alırlar.
İl arazisi genel olarak dalgalı plato görünümündedir. Kuzey ve doğu kesimleri dağlık, güney ve batı kesimleri ise ovalar ve dalgalı arazilerden oluşmaktadır. İl topraklarının % 57,5i platolardan, % 37 si dağlardan ve % 5.5 i de ovalardan meydana gelmektedir.
Zengin bir bitki örtüsü, sıcak-soğuk su kaynakları ve doğal güzelliğe sahip olan Murat Dağının zirvesini 2309 metre yükseklikte bulunan Kartaltepe oluşturmaktadır. Zirve noktası Kütahya ili sınırları içinde bulunan Murat dağı’nın Uşak sınırları içersinde kalan tepelik alanlarının ortalama yükseltisi 1500 m. civarındadır.
Bulkaz Dağı, Sivaslı ilçesinin doğu ve güneydoğusunda bulunmaktadır. Zirve noktası 1930 m. de bulunan dağın yapısında kireçtaşları hakim durumdadır. Kabaca kuzey-güney istikametinde uzanan Bulkaz Dağı, aynı zamanda Uşak-Afyon illerinin doğal sınırını oluşturmaktadır. Zengin su kaynaklarına sahip olan dağ, bitki örtüsü bakımından fazla zengin değildir.
Uşak İli Arazi Dağılımı
İLÇELER
Tarım Alanı (ha)
Orman ve Fundalık (ha)
Çayır ve Mera (ha)
Tarım Dışı Arazi (ha)


TOPLAM
MERKEZ
87.801
39.432
3.120
6.294
136.647
BANAZ
33.949
66.948
3.000
2.403
106.300
EŞME
43.170
62.286
21.365
3.632
130.453
KARAHALLI
14.734
12.045
3.205
2.316
32.300
SİVASLI
27.358
18.655
1.561
1.026
48.600
ULUBEY
35.102
37.312
4.586
2.800
79.800
TOPLAM
242.114
236.678
36.837
18.471
534.100
YÜZDESİ
45,33
44,31
6,90
3,46
100
Tarım İl Müdürlüğü
Elma Dağı, merkez ilçenin kuzeyinde bulunmaktadır. En yüksek noktası 1805 m. olan dağın üzerinde geniş yaylalar ve otlaklar yer almaktadır.
İlin diğer önemli yükselti noktalarını Ahır Dağı ( 1915 m), Tahtalı Tepe ( 1644 m) ve Kocatepe (1298 m) oluşturmaktadır.
En önemli ovalar, Uşak ve Banaz ovalarıdır. İl yüzölçümünün % 5.5 lik küçük bir bölümünü kaplayan bu ovalar genelikle alüvyonlarla kaplıdır.
Uşak ovası 5 500 hektar büyüklüğünde, Uşak şehrinin kenarında bulunmaktadır. 890 m. yüksekliğe sahip olan bu ova, doğu-batı uzanımlıdır. Kalın bir alüvyon tabakasıyla örtülü bulunan Uşak ovası, oldukça verimli topraklardan oluşmaktadır. Ova üzerinde de az yüksek, koyu renkli volkanik tepeler sıralanmıştır. Banaz ovası 6 500 hektardır ve Büyük Menderes nehrinin önemli kollarından birisi olan Banaz çayının kenarında oluşmuştur. Kuzeydoğu-güneybatı uzanımlı olan bu ova da oldukça verimli bir özelliğe sahiptir
Uşak ili sınırları içinde bulunan akarsular küçük çaplıdır. Üzerlerinde sulama veya elektrik üretimi amaçlı baraj kurulmamıştır. Banaz ve Gediz çayları üzerinde vatandaşlar kendi imkanları ile motopomp kurarak sulama yapmaktadır.
Akarsular
AKARSU ADI
TOPLAM UZUNLUĞU
İLİ Çİ UZUNLUĞU
DEBİSİ (M3/SN)
BAĞLANDIĞI AKARSU
BANAZ ÇAYI
155 km
133 km
146,48
BÜYÜKMENDERES
EŞME DERESİ
28,7 km
23 km
12,87
BÜYÜKMENDERES
GEDİZ ÇAYI
386 km
58,5
318,73
GEDİZ
HAMAM ÇAYI
38 km
38 km
21,44
BÜYÜKMENDERES
YAVU ÇAYI
31 km
31 km
17,34
BÜYÜKMENDERES

Antik Kentler

SÜLÜMENLİ (BLAUNDOS) ANTİK KENTİ

Blaundos Antik Kenti, Uşak il merkezinin 30 km. güneyindeki Ulubey ilçesine bağlı Sülümenli köyü sınırları içerisinde yer almakta ve ilçe merkezine 10 km. uzaklıkta bulunmaktadır.
Lidya bölgesinde ve Frigya sınırına yakın bir noktada bulunan kentin Hellenistik Dönemde Makedonya’dan gelenlerce kurulduğu ve şehrin adının Bloundos olduğu yaklaşık 1845 yıllarında Hamilton’un Ulubey ilçesi mezarlığında bu kentten geldiği bilinen yazıtı bulması ile kesinleşmiştir. Yazıtta “BLAUNDEON MAKEDONON” ibaresi vardır.
Şehir, Büyük İskender’in ölümü ile Deokodoslar olarak adlandırılan ve imparatorluğu aralarında çekişme konusu yapan 8 generalden Antigonos’un payına verilmiştir. Bir süre Bergama Krallığı’na bağlı sınır şehri olarak kalan Blaundos İ.Ö. 189 yıllarında Roma İmparatorluğu’nun hakimiyetine girmiştir. Bu dönemde önemli bir merkez olan kent İ.S. 5. yy.’da Sivaslı İlçesi Selçikler Köyünde bulunan, Sebaste piskoposluk merkezine bağlanmıştır.
Blaundos, üç tarafı derin ve dik vadi ile çevrili düz bir burun üzerinde yer almaktadır. Şehrin merkezinin üç tarafının vadi ile çevrili olmasından dolayı dışarısı ile irtibatı kuzeydeki kapı ile sağlanmaktadır. İ.Ö. 1.yy. - İ.S. 1. yy. arasında şehirle birlikte tadilat geçiren kapının merkeze bakan iç cephe genişliği 26,5 cm, dış cephe genişliği 23 m, derinliği 8.20 m’dir. Kapı arazinin yapısından dolayı yamuk plan göstermektedir.
Kapının her iki yanında kuleler girişin kemerli üst yapısına kadar yıkılmışlardır. Şu andaki durumuyla 2.60 m. genişlik, 2.80 m. yükseklikteki girişten şehrin merkezine geçildiğinde batı yamacında tek, doğu yamacında alt ve üst olmak üzere 2 şehir suru vardır. Doğuda alt ve üst sur arasında kalan alanda, 140 m. uzunlukta, 37 m. genişlikte stadion (Priene’de tek taraflı olan oturma sıraları bulunmakta olup, tek taraflı olan oturma sıraları üst şehir suruna dayanmış durumdadır.
Şehir surları dışında ve stadionun alt kısmında (vadi içerisinde) yamaca yapılmış tiyatro binası bulunmakta. Ancak tiyatronun sahnesi tamamen yıkılmış, oturma sıralarının bir kısmı sağlam kalmıştır.
Surlar içinde kalan şehir merkezine ise İon düzeninde yapılmış bir tapınak ile büyüklü küçüklü yapılar yer alır.
Şehrin nekropolü iki ayrı alanda bulunur. İlki, kuzeydeki arazide mezarlık ve birkaç tümülüs ile doğudaki vadi içerisinde bulunan kaya mezarları. Kaya mezarları 2 kişilik olduğu gibi, 10 veya 12 kişilik aile tipi mezarlar şeklinde yapılmışlardır. Bunlar tonozlu yapılar olup, nişli odacıklar ve sabit lahit tipi gömütlüdürler. Çoğunun koridor tabanında da gömüye rastlanır. Kaya mezarlarının çoğunda beyaz sıva, sıva üzeri kızıl, mavi, yeşil boyalarla yapılmış bitki ve stilize hayvan motifleri ile bezenmiştir.
Kent merkezi dışında kalan alanda ise İon tarzında 2. bir tapınak fonksiyonu şimdilik belli olmayan kare planlı yapı kalıntısı ile birbirine bitişik durumda, tamamı 14 adet olan, ancak bir tanesi ayakta kalmış kemer vardır. Kemerlerin kesin olmamakla birlikte su kemeri olduğu tahmin edilmektedir.
Uşak Müzesinin 09.10.1995 tarihinde başlamış olduğu kazı alışmaları, kent merkezindeki İon tarzında tapınağın açığa çıkarılması ile yapıya ait bulunabilecek mimari parçaların yerine konması, yani basit bir restorasyona yönelik olmuştur.
Krepislerine göre 17.30 m. X 8.95 m. boyutlarında İon düzeninde, Prostylos tipinde bir tapınaktır. Üst yapısı tamamen yıkılmış durumda olup, taban mermer döşeme, alt duvarlar kalker, temeli andezit ve krepisler mermerdir. Krepisler üzerine olması gereken yan duvar kaplamalarından bulabildiğimiz parçalar yerlerine oturtulmuştur.
Güney ön cephesi ile kuzey arka cephesi üçgen alınlıklı olan yapının sima kısmında bitkisel motifler, arslan başları (çörten), diş sırası vardır. Arşitav 3 fascialı olup, yazıtlıdır. Üst kısmında olması gereken tepe akroterine ait yüksek kabartmalı süsleme elemanları parçalar halinde ele geçmiştir.
Arşitav üzerinde bulunan yazıtlardan 4 tanesi Latince, 6 tanesi Yunanca’dır. 1833 yılında Arundel isimli araştırmacı Sülümenli’de yaptığı araştırmada “Onxı Klaydıo” Ve “Nıa Temlum Port” yazıtlarını okuyunca buranın Klaudios Tapınağı olduğunu sanmıştır. Hamilton’un daha sonraki araştırmalarında ise Arundel’in Yunanca ve Latince yazıtları bir arada okunması ile yanlışlık yaptığı ve bu tapınağın Klaudios Tapınağı olmadığı anlaşılmıştır.
Çalışmalar sırasında kazı yeri yakınlarında bulunan bir yazıt tapınakla ilgili konuları biraz daha aydınlatmıştır. İ.Ö. 1 yy -İ.S.1. yy. arasında tarihlenebilen yazıt ile Philetaiiros propylon yaptırmış ve bunu büyük ihtimalle Athena ile Homonia’ya adamıştır. Belki de bu tapınak Athena ile Homonoia’nın ortak tapınağı da olabilir. Önümüzdeki yıllarda yapılacak çalışmalarda bu durum kesinlik kazanacaktır.
Kazı çalışmaları ile, tapınak çevresinin açılması işlemine başlandığında, yapının kuzey arka cephesinde, arka duvara 5.30 m. yan duvara ise 6.70 m. mesafede temenos duvarı olarak adlandırılan duvar temeli çıkarıldıktan sonra doğu yan duvarın temel hizasından kazımına başlandı. Burada yapıya bitişik Bizans Dönemi’ne ait 6.40 m. X 8.60 m. boyutlarında ve tapınağın taşlarının kullanıldığı avlu şeklinde mekanın tamamı temizlendi, ancak hiçbir buluntu ele geçmedi. Avlu şeklindeki yapının olduğu yerde 1970 yılında yapılan kaçak kazılarda bulunan ve sonradan Müzeye teslim edilen baş omuz hizasından sağ kol omuzdan, sol kol bilekten kopmuş. 1.90 m. boyunda İ.S. 1. yy. ait kadın heykelinin parçaları aranmasına rağmen bulunamamıştır.
Çalışmaların en zor kısmı yıkılmış üst yapı elemanlarının kazılacak alanlardan toplanması olmuştur. Yaklaşık 200 kg. ile 4 ton arasında değişen ağırlıktaki parçalar kenarlara alındıktan sonra doğu yan cephenin açılması bitirilerek güney yönündeki ön cepheye geçilmiştir.
Ön tarafta, yüzeyde olan açık alınlılar, yazıtlı arşitav parçaları, sütunlar kaldırıldıktan sonra tabana doğru toprak harfiyatına geçilmiştir. Üst seviyeleri yakın merdiven basamaklarının bir kısmının yerinde olmadığı büyük kısmının da parçalanmış olduğu görülmüştür.
Basamaklar tek tek ortaya çıkarılırken, alttaki ilk iki basamak üzerinde yatar durumda başı boyundan, ayakları bilek hizasından kopmuş yine M.S. 1. yy. tarihlenen 1.35 m. boyunda kadın heykeli bulunmuştur. Çalışmalar devam ederken sonradan heykelin ayağı ikiye ayrılmış başı bulunarak heykele birleştirilmiştir. Kiton giymiş olarak tasvir edilen heykelde boyun kenarında arkaya doğru atılmış şal, ön tarafa iki göğüs arasından çapraz şekilde gelerek bel hizasından dolanmıştır. Saçlar düzgün olarak ortadan ikiye ayrılmış ve geriye taranmış, baş arkasına topuz haline gelmiştir. Bunların dışında bir adet baş ve gövdenin alt kısmı kırık mermer adak heykelciği de bulunmuştur.
Ön cephenin tamamen temizlenmesi ile birlikte 8 basamaklı 8.95 m. genişliğindeki tapınak girişi de tamamen ortaya çıkarılmış ve dağılmış yapı elemanları da tek tek yerlerine oturtulmuşlardır.
Genelde, çevresinin yarıya yakın kısmını 1.5 aylık bir sürede temizlediğimiz tapınakta önümüzdeki kazılarda yapının tamamı ortaya çıkacaktır.
Genelde eski dönemde doğanın tahribi dışında fazla bir tahribat görmeyen Blaundos antik kentindeki bu ilk çalışma tapınak ile sınırlı kalmıştır. Buna rağmen verimli geçen çalışmaların önümüz deki yıllarda da devam ederek bölgemiz ile ilgili arkeolojik noksanları tamamlanması ve kentin tam olarak tanıtılması düşünülmektedir

Uşak Tarihi

Uşak ve çevresinin MÖ 4000 yılından itibaren yerleşime açıldığı anlaşılmaktadır. Özellikle bronz çağında yerleşimin daha yaygınlaştığı görülmektedir. MÖ.2000 de Anadolu'da ilk siyasi birliği kuran Hititlerin 1000 de ise Frizlerin batı sınırını oluşturan Uşak ve çevresi bu kültürlerden ziyade İon Kültürünün etkisi altında kalmıştır.MÖ. 7. Yüzyılda Kral Gyges'in Lidya İmparatorluğunu ele geçirmesi ile topraklarının büyük kısmı Lidya'da kalan Uşak. MÖ. 620'de tamamen Lidya'nın egemenliğine girmiştir. Dünyada ilk kez parayı basan ve kullanan, döneminin en zengin krallığı olan Lidya'nın hakimiyeti MÖ. 546 yılına kadar devam etmektedir. Bu süre içerisinde Efes'ten başlayan kral yolu yapılmış ve yol Gediz (Hermos) nehrini takip ederek Uşak ili sınırları içerisinde Güre köyü, Uşak-Keromon-Agora kentlerine uğrayarak devam etmiştir.MÖ. 546'da Lidya'nın son kralı Kroisos ile Pers Kralı Kyros arasındaki savaşta Lidya'nın tarihten silinmesi sonucu bölge İran'dan gelen Perslerin hakimiyetine girmiştir. Pers egemenliği MÖ. 334 yılına kadar devam etmiştir. Bu tarihte Makedonya’ lı Büyük İskender' in Anadolu seferi sonucu bölge tüm Anadolu gibi Büyük İskender’ in hakimiyetine girmiş, İskender' in ölümünden sonra ise bölge, Büyük İskender' in generallerinden Antigon' un payına verilmiştir. Daha sonra bir süre Bergama krallığına bağlanan Uşak ve çevresi MÖ. 189 yılında Roma Konsülü Montius' un himayesine, başka bir ifadeyle Roma hakimiyetine geçmiş, Kavimler Göçünden sonra Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılması neticesinde Doğu Roma sınırları içinde kalan Uşak, MS. 12, Yüzyıla kadar Bizans hakimiyetinde kalmıştır. 1071'den sonra yöre, zaman zaman Selçuklular ile Bizanslılar arasında el değiştirmiş, 1176 yılında Selçuklu Sultanı II. Kılıçarslan ile Bizans İmparatoru Manüel Komnenos arasında yapılan Miryakefalon (Kumdanlı) Savaşı sonucunda Selçuklulara geçmiştir. Sultan II.Kılıçarslan yeni bir fetih hareketine girişerek 1182'de Uluborlu, daha sonra Kütahya civarını fethetti. Uşak yöresinin de bu sefer sırasında Selçuklu hakimiyetine geçtiği muhakkaktır. Çünkü; Selçuklu sınırları Denizli'ye kadar yaklaşmıştı. Bu arada Sultan ll. Kılıçarslan 1185 tarihinde ülkeyi 11 oğlu arasında paylaştırdı. Bu taksimat sonunda Kütahya-Usak-Uluborlu bölgesi Gıyaseddin Keyhüsrev' e verildi. Bu taksimattan sonra kardeşler arasında hakimiyet mücadelesi haşladı. l. Gıyaseddin Keyhüsrev 1192 tarihinde devletin başına geçmeyi başardıysa da diğer kardeşlerini bertaraf edemedi ve 1196 da II. Süleyman Şah tarafından sürgüne gönderildi. Kardeşler arasındaki bu taht mücadelesinden yararlanan Bizans Kütahya-Uşak civarını geri aldı. Bizans Hakimiyeti 1233 tarihine kadar sürdü. B u tarihten itibaren Uşak civarı artık tamamen Türk hakimiyetine geçti. Uşak, Anadolu Selçukluları döneminde bu devletin bir anlamda sınır şehri olmuştu. Sultan Alaaddin Kevkubad zamanında, Kütahya ve Uşak civarının kesin olarak Türk hâkimiyetine girmesini takip eden yıllarda, bölgeye kesif bir Türkmen yerleşmesi olmuştur. Bundan sonra Uşak ve çevresini Germiyanoğulları Beyliği' nin hakimiyetinde görüyoruz, XIII. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu Selçuklu Devleti'nin hizmetinde olarak Malatya taraflarında meskun bulunan Germiyan Asireti'nin, muhtemelen 1241'de Baba İshak isyanının bastırılmasından sonra II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında veya bir müddet sonra Kütahya-Uşak bölgesine yerleştirildikleri anlaşılmaktadır. Çünkü Cimri (Alaaddin Siyavuş) hadisesinde Germiyanlıların faal bir rol oynamaları bu aşiretin Cimri hâdisesinin ortaya çıkısından (1277) önce Kütahya- Uşak yöresine yerleştiklerini göstermektedir. Bu hâdise sırasında Sahip Ata Oğulları emrinde görülen Germiyanlılar, bundan sonra artık Batı Anadolu'da en kuvvetli beylik haline gelmiştir.Beylikler döneminde Germiyanoğulları’ na tabi olan Uşak ve çevresi, 1391 de Yıldırım Bayezid' in Germiyanoğulları hakimiyetine son vermesi ile Osmanlılara dahil olmuş, Fetret Devrinde beylikler tekrar canlanmış, 1429 yılında Germiyanoğulları’ nın son hükümdarı II. Yakup Bey' in vasiyeti ile Osmanlı Devletine kalmıştır. Uşak, Osmanlı hakimiyetine girdikten bir süre sonra yapılan idari taksimata göre Anadolu Eyaletine bağlı Kütahya Sancağının bir kazasıdır. Her ne kadar Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivindeki 16.yüzyıla ait 48 numaralı Kütahya Sancağı Tapu Tahrir Defterinde Uşak nahiye olarak geçmekte ise de Mustafa Çetin Varlık'ın "16.Yüzyılda Kütahya Sancağı" (1980) isimli kitabında, 1513 tarihinde Uşak Kütahya Sancağının kazaları arasında gösterilmektedir. Uşak bu statüsünü 1530 tarihinde de muhafaza etmektedir.16.yüzyılda detaylı şekilde bilgi bulabildiğimiz Uşak kazası hakkında daha sonraki yıllarda belgelere dayalı fazla bir bilgiye rastlanmamaktadır. 17.yüzyıla ait bilgiler çoğunlukla seyahatnamelerde mevcuttur. Bu yüzyılda yaşayan Katip Çelebi’nin (1605-1658) "Cıhannüma" adlı eserinde ; "Uşak, Kütahya’dan doğuya bir merhale Murat Dağı yakınında, bir dere içinde kaleli bir kasaba, 150 adet köyü bulunan mamur bir kazadır. Kasabası geniş bir ovanın doğusuna düşüp köyleri o ovada bulunmaktadır. Seccade ve halısı meşhurdur." diye bahsedilmektedir.Uşak hakkında aynı yüzyılda yazılmış bir diğer kaynak da Evliya Çelebi'nin "Seyahatname" adlı eseridir. Bu eser Katip Çelebi'nin Cihannüma’sından daha sonraki yıllarda yazılmıştır. Verilen bilgiler kesin olmamakla birlikle Katip Çelebi'nin anlattıklarını teyit eder niteliktedir.Seyahatname’ye göre Uşak; Kütahya Sancağı dahilinde bulunan bir kaza olup, Gevher Sultan 'Has'sıdır. Şehir, doğuda Banaz, kıble tarafında Honaz, güneyde Komar, batıda Kule, kuzeyde Gediz olmak üzere beş kapısı olan bir kale ile çevrilidir. Eserde kalenin özellikleri ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Buna göre; kalenin müstahkem olmadığı, beş arşın yükseklikte , şeklinin kare olduğu, Buğday Pazarı kapısında hendek bulunduğu ve 1598 tarihinde Uşak halkının Celali İsyanlarından dolayı bu kaleyi tuğla ve taşlarla tamir ettikleri anlatılmakladır.Uşak. Osmanlı yönetimi altında l7 ve 18. yüzyıllarda münferit olaylar hariç uzun süre barış içinde yaşamıştır. 19. yüzyılda siyasa! açıdan sakin bir dönem geçiren Uşak canlı bir ticaret şehri haline gelmiştir. Özellikle halı ve kilimleri İzmir yoluyla İngiltere ve Fransa'ya kadar ulaşmıştır. Alaşehir-Afyon Demiryolunun 1869 yılında tamamlanmasıyla İzmir Metropolü ile Uşak arasında ulaşım kolaylaşmış ve ticari hayat daha da canlanmıştır. 19.yüzyılın ikinci yarısındaki Uşak hakkında "La Turquie d'Asie" adlı eserinde bilgi veren Vital Cuinet, evlerin büyük çoğunluğunun pişmemiş tuğladan yapıldığını, 1890 da ise hem daha sağlam hem de daha zarif olan ahşap evlerin tercih edildiğini belirtmekledir.İzmir'in işgalinden sonra Batı Anadolu’da Gediz ve Menderes vadilerinde ilerlemeyi planlayan Yunan kuvvetleri; 25 Mayısta Manisa'yı, 29 Mayısta ise Turgutlu'yu işgal etti. Bu işgaller karşısında Alaşehir'de Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu. Akabinde Uşak'ta da kıpırdanmalar başladı. İzmir'in işgali sırasında 17. Kolordudan ayrılarak Uşak'a gelen Selanikli Kaymakam Fuat Bey, Yüzbaşı Hakkı Bey, ve Sökeli Hilmi Bey burada gizli bir cemiyet kurdular. Ödemiş'in 1 Haziranda istilaya uğraması üzerine Uşak'a gelen Alaşehir Mevkii Kumandanı Süleyman Sururi Bey'in Teşkilatı Mahsusa ile bir irtibatı vardı. Sururi Bey'in etkisiyle bu cemiyetin adı "Müdafaa-i Hukuk Heyeti Milliyesi" şeklinde değiştirilerek Karakol Cemiyeti ile bağlantısı sağlandı. Kuvayı Milliyeye karşı olan kaymakam ve belediye reisinin bütün baskılarına rağmen Uşak'ta milli hareket sindirilemedi.Gizli cemiyetin çalışmaları neticesinde Salihli Cephesinden ayrılan bir bölük Eşme'den takviye alarak 17 Temmuz 1919 günü Uşak'a girdi ve şehre hakim oldu. Ardından Gediz ve Simav'da Kuvayı Milliye teşkilatı kuruldu.Kuvayı Milliyecilerin Uşak'ta hakimiyeti ele geçirmesi, İstanbul ve İşgal kuvvetlerine "Kuvayı Milliyeciler hrıstiyan nüfusa saldırdı" şeklinde aksetti. Düşman kuvvetleri İstanbul Hükümetine baskı yaparak Uşak'ta asayişin sağlanmasını istedi. Hükümet, Afyonda bulunan l 500 kişilik 23. Fırkayı Uşak'a göndermek istedi. General Milne. fırkanın Kuvayı Mılliye'ye katılabileceğin i düşünerek bunu kabul etmedi.Eski bir ittihatçı olan İbrahim Tahlakılıc (Dalkılıç) gizli bir cemiyet olan "Müdafaa-ı Hukuk Heyet-î Mılliyesi" cemiyetinin içinde yer almadı. Hatta bu cemiyetin zarar vermesinden endişe duyarak 30 Temmuz 1919 da "Redd-i İlhak" cemiyetini kurdu. İbrahim Bey'in başkanı olduğu bu cemiyet milli kuvvetlerin halka zarar vermelerini önlediği gibi Uşak’ta Kuvayı Milliye hareketini yaygınlaştırdı.İzmir'in işgalinin ardından Uşak'ta bu gelişmeler yaşanırken, bütün Batı Anadolu’yu kapsayacak bir üst kongre niteliğinde "Alaşehir Kongresi" 15-16 Ağustos tarihinde toplandı. Kongreye; Balıkesir, Manisa-Alaşehir, Sındırgı, Buldan, Gördes, Uşak, Ödemiş, Bozdağ, İnegöl, Denizli-Nazilli, Akhisar ve Ayvalık'tan temsilciler katıldı. Kongrede Hacım Muhittin Çarıklı başkan, Uşak temsilcisi İbrahim Bey ise Başkan yardımcısı seçildiler. II. ve III. Balıkesir kongrelerinin ardından Ekim Ayı içerisinde Uşak'ta bir kongre toplandığına dair bilgiler bulunmakla birlikte oldukça sınırlıdır. Alaşehir Kongresinde kurulması kararlaştırılan "Alaşehir Heyet-i Merkeziyesi" 14 Eylül 1919’ da ilk toplantısını yaptı. Daha sonra, Heyet-i Merkeziye Talimatnamesi’ nin 8. Maddesi olan "Heyet-i Merkeziye, karargahını kendisi için muafık göreceği mahalle nakil edebilir" hükmüne istinaden merkezini Uşak'a nakletti. Heyet-i Merkeziye Uşak'ta ilk toplantısını İbrahim Bey'in başkanlığında gerçekleştirdi. Sivas Kongresinde bütün cemiyetlerin Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında toplanması karan alınmasına rağmen, Uşak'ta Heyet- i Merkeziye "Hareket- i Milliye Redd-i İlhak Cemiyeti Heyeti-i Merkeziyesi" adını korudu. Bu isimden daha önce Uşak'ta kurulan Redd-i İlhak Cemiyeti ile Heyet-i Merkeziyenin bütünleştiği anlaşılmaktadır. Uşak Heyet-i Merkeziyesinin görevi sadece cepheye asker göndermek değildi. Cephe gerisinde de ihtiyaçları gidermek için büyük gayretler sarf ediyordu.Sivas Kongresinin toplanmasından sonra Yunan kuvvetlerinin harekete geçmesiyle İzmit, Eskişehir ve Konya livaları en hassas bölgeler haline geldi. İstanbul Hükümeti bu bölgelerde Kuvayı Milliye teşkilatının kurulmasını önlemeye calıştı. Heyet-i Temsiliye ise İstanbul Hükümetini istifaya zorlayarak bu bölgelerde gücünü arttırmak istiyordu. Bu karmaşa içinde Garbi Anadolu Umum Kuvayı Milliye Kumandanlığına Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Eskişehir Mıntıka Kumandanlığına Atıf Bey, 23. Fırka Kumandanlığına Ömer Lütfi Bey getirildiler. Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa, Batı Cephesinde yaptığı yeni düzenleme ile 23. Fırkayı Konya'da bulunan 12. Kolorduya bağladı. Heyet-i Temsiliye yaptığı çalışmalar neticesinde 23. Fırkayı kendi denetimi altına aldı. 23. Fırkanın 68. Alayı bir taburu eksik olarak Uşak'a yerleşti. 8 Ocak 1920 tarihinde 23 Fırkanın kumandanlığına Aşir Bey tayin edildi. Fırkanın içinde milis tümeni de vardı. İbrahim Bey'in isteğiyle kurulmuş olan Uşak Hücum Taburu Ocak 1920 tarihinde milis tümeninin içinde yer aldı.Yunanlılar silah zoruyla Sevr Antlaşmasını Osmanlı Devletine kabul ettirebilmek için 22 Haziran 1920 tarihinde taarruza başladılar. Yunan kuvvetlerinin bir kolu Bursa tarafına, bir kolu da İzmir'in doğusuna doğru harekete geçti. 29 Ağustosta Uşak'ı işgal etti. Yunanlılar Uşak'a girdikleri zaman eşraftan ve köylülerden pek çoğunun evlerini yağmaladılar. Ayrıca işgal sırasında Yunan askerleri pek çok kişiyi öldürdü. Bu katliamda ne suç tespiti yapıldı ne de mahkeme kararı alındı. Yunanlılar işgalden sonra şehre yerleşmek için bazı evlere el koydular. Uşak'ta yerli halkı sindirmek gayesiyle nüfuzlu kişileri, Atina ve Yunan adalarındaki esir kamplarına sürdüler. Sürgüne gönderilen 300 kadar vatandaşımız 10-12 ay sürgünde kaldılar. Bunlar Kuvayı Milliyeye katıldıklarından dolayı sudan bahanelerle suçlandılar. 29 Ağustos 1920 de işgal edilen Uşak, iki yıl iki gün süren Yunan işgalinden 1 Eylül 1922 günü kurtuldu. Milli mücadele yıllarında Uşak, maddi ve manevi bakımdan zarara uğramasına rağmen, Cumhuriyet Türkiyesi’nde ilk girişimlerle sanayi hamlesini başlatmıştır.Osmanlı devrinde Hüdavendigar Vilayetinin Kütahya Sancağına bağlı bir kaza olan Uşak, 20 Nisan 1924 tarihli 491 Sayılı Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile yapılan idari düzenlemede yine Kütahya Vilayetinin bir kazası olarak kaldı. Türkiye Cumhuriyetinin yeni idari yapısı içinde Banaz, Sivaslı, Karahallı ve Ulubey Nahiyeleri, Uşak Kazasına bağlandı. 9 Temmuz l 953 tarih ve 6129 Sayılı kanunla vilayet haline getirilen Uşak'a . Manisa ilinden Eşme ilçesi bağlandı. Nahiyeler ilçe statüsüne getirildi